KÖŞE BUCAK
Mehmet Salih KÖSE
Eğitim Uzmanı
Okullar açıldı, bir rüzgâr taşıyor beni okul çevrelerine. Aman Allah'ım gördüklerime inanamıyorum. Bakıyorum sabah sabah okul önlerinde insanı tedirgin eden gençler. Renksiz bir dünya içindeler. Boşlukta sallanıyorlar adeta. İçtikleri ne bilmiyorum, ben sadece sigara bilirdim meğer başka zararlı şeyler de varmış. Bu durum öğrenci velilerini tedirgin ediyor. Yetkililere sorsan okul çevrelerinde hiçbir sorun yokmuş. Gerçekleri görmekten ve söylemekten neden korkuyoruz? Okul çevrelerindeki bu durumun, bu olumsuzluğun tüm günahları sizlerin. Bunu da biliyorsunuz.
Sokakta kutsal inançlar, çılgın istekler nasıl yan yana duracak? Gerçekleri yazarsın, bakarsın bazı insanlar sana dostça bakmaz.
Adres vermiyorum, gidin bakın okul çevrelerine. Duvarlarda çirkin sözler, kenarlarda alkol kutuları var mı yok mu? Duyarlı bir insansanız gördükçe geleceği düşünürsün, dünyan kararır.
Bu konuda yine düşüncemize zincir vuralım. Başka başka alanlara doğru yol alalım.
Eylül akşamları kimine göre hoş kimine göre hüzün. Yalnız Eylül akşamları şöyle Karadeniz'e doğru bakmak insanı başka dünyalara taşır. Deniz üstünde balıkçı motorları. Bir lokma ekmek için didişir. Yokluk koyu karanlık içinde değil lacivert bir gecede umut olur, düşer ağlara. Vira bismillah. Ne gelirse bahtına. Balıkçı tezgahlarına bakıyorsun, bir neşe, bir bolluk var. Alan var, pahalı bulan da var. Ama benim düşünceme takılıyor tezgahlardaki minicik balıkçıklar. Belki de yavru balıklar. Boyları on bir santimden kısa. Acaba "yavrum ağlara takılıp gitti diye" ağlıyor mu anne balık? Balık da bir canlı. Balık da bir anne. Bu yavruların gidişi, hiçliği balık anneyi de ağlatır. Denizde özgür sandığımız balık da koca koca ağlara yavrusunu kaptırmaktan dertli.
Gelin burada da düşüncemize zincir vuralım, bir başka konuya geçelim.
Bu toprakların çocuğuyuz. Yaylalar da bizim, denizler de. Bizim de isteklerimiz olmuştur. Kimi gerçekleşmiş, kimi hayaller ülkesine göç etmiştir. Tek değişmeyen içimizdeki sevgi. Bir sonbahar rüzgârı gibi dağlarda eser, bir sis gibi ormanlarda yükselir. Zaman gelir bulut olur, güneş ile yarışa gider...
Eylül ayında insanlara gülümsemeye başladı yaylalarda vargit çiçekleri. Bu hüzünlü bakış üzer yaylacıları. Gönüllerinden bir sarı yaprak düşer. Budur Eylül'ün özellikleri. Bir yenilmişlik duygusu insanın içine çöker. Dönüş yolculuğu yorgun ve Eylül hüznüyle başlar. Göç edecek her yolcu, futbol maçını kaybetmiş bir takımın futbolcusu gibidir. Futbol dünyası mı? Maçlarda, takımların Milli Marşımızı söyleyecek oyuncusu yok. Boşu boşuna çuvallarla para dışarı gidiyor. Göç yolunda, hüzünle kaval çalıp sürüsünü ovalara taşıyan çoban, bu işleri bilmez. Bu oyun yıllarca oynanır gider. Arkasında bıraktığı iz, şike, iddia ve futbolcu simsarları, bir de bu pastadan pay alma peşinde koşan güya futbol yorumcuları, eski tüfekler. Koyun bir sürüdür, kavalı da sever, yeşil çimeni de. Ruhumun enginliklerinde fırtınalar. Yaz sıcaktır, kış üşütür.
Biz de duygusal düşüncemize zincir vurup gidelim.
Şehrin sokağındayım. Bir gurup gencin, güzel sohbetine ortak oluyorum. Selam verip oturuyorsun. Sevdiğin bir insan, içtiği sigara izmaritini sokağa fırlatıyor. "Yapma" diyorsun. Biraz mahcup ve ürkek bakıyor sana. İşte, bu doğru insan diyorsun. Bir gün gelecek, bu güzel insan da kendine dönecek. İşte o an bir umut ışığı yanıyor içinde. Aldanışların, tatlı sürüklenişini yakalıyorsun bu duruş ve bu eylemde.
Sokaklar da kendisine şifa verecek doktorunu arıyor. Korna sesleri beyni yoruyor.
Mevsimler değişmiş, yapraklar hazan rüzgârı önünde uçarken, bakıyorsun Karadeniz'de göçmen kuşlar Nil vadisine varmak için rota soruyorlar. Yollarına beton binalar dikilmiş. Sanki, büyüklerin çizdiği uçuş yol rotası yanlış. Bu kuş uçuş rotasını da bozanlar var.
Sokaklarda kızıl yaprakları süpürüyor kadın çöpçüler; üzerlerinde siyah önlükler, başlarında bereleri. Belki de o eski şarkıları mırıldanıyorlar. Bilmiyorum, acaba şimdi o eski şarkıların peşinde sürüklenip giden var mı? Erkin Koray’ın “Kör olası çöpçüler” şarkısı geliyor aklıma, ben, sadece şöyle diyorum içimden: “Siz çöpçüler, iyi ki varsınız. Siz olmazsanız çöp yığını dolardı sokaklar. Emeğinizi alkışlıyorum.”
Daha uzatmadan, burada da düşünceme kilit vuruyorum.
Sonbaharın sarı, kızıl renkleri yetmiyor düşüncelerime. Lekesiz bir aydınlık arıyorum. Mesela çok ışıklı güzel bir liman. Tertemiz balıkçılar, sadece balık amaçlı yapılmış kayık çekek yerleri. Hepsi amaca dönük ve içi dışı şık. Şehrin güzelliğine güzellik katan. Çevreme bakıyorum, hiç de öyle değil. Amaç dışı kullanılmış, çirkin suratlı damlar. Azı balıkçı, çoğu farklı adamlar. Bir masal şehri kuracaksan, sen de önem vermelisin dış mekânsal güzelliğe. Dostça çözmeliyiz bu sorunu. Kıyılar işgalden kurtarılmalı. Sahiller halka açılmalı diye düşünüyorsun. Gördüklerin moralini bozuyor. Bir tarafta denizin kenarında koca koca firmaların inşaat şantiyeleri, bazı noktalarda gariban balıkçıların tenekeden çirkin damları.
Daha ileri gitmeden, burada da zincir vuruyorsun düşüncene.
Hafif hafif başladı özlediğin Eylül yağmurları. Yağmur denilince yine aklına düşüyor o sorular. Acaba yine kasetle kandırılıp tuzağa düşürülecek mi bıldırcınlar? Bu vahşi katliama dur diyecek kim? Doğada yok olunca bıldırcınlar, keklikler ve sülünler fındıkçıların baş belası kesildi kahve renkli kokarca ve çok küçük kelebekler. Güz fasulyesi yeriydi Akçaabat toprakları. Pazara gitsen, emekçi kadınlar diyor ki; “Bu yıl sebze ve fasulye hiç olmadı.” Kimi bu kelebeklerden, kokarcadan oldu diyor, kimi de yaz kurak gitti de ondan.
Doğa bir denge unsuru hâlâ farkına varmadı bazı insanlar. Haber vereyim şimdiden, bir zamanlar nasıl tütün bu topraklardan sökülüp atılıp gitmişse, bu durumda olacak sanki fındık. Hepsinden önemlisi bahçe bitkileri. Haydi, karanlıklar içinde kalmadan kendine dön, aydınlığa çık.
Sen de benim gibi düşüncene zincir vurma.
Sana uğurlar olsun Yaz. Geldin de çok çabuk gittin. Seni de özleyecekler olacak. Çok çabuk dön de gel. Biliyorum sana ulaşmak için önümüzde üç mevsim var.
Hatırlatırım, Eylül akşamlarında keşfedilmesi gereken çok güzellikler var. Sonbaharda farklı olur renkler. Ressamlar tuvallerine düşüncemi çizerler mi? Hiç bilemem. Bildiğim tek şey fırça ellerinde tuvallerine sonbaharın renk renk güzelliklerini dökecekler. Bildiğim kadarıyla Ekim'de Yaşar Bedri “merhaba sonbahar” diyecek resim sergisiyle. Yine Akçaabat'ta Hamamçimeni’nde. Renk sevenler kaçırmasınlar, gitsinler izlesinler, ressam ve şair ile sohbet etsinler. Bu toprak o kadar sanatkâr yetiştirdi. Bakın yılın ahisi oldu taş oymacısı Hayrı Dertlioğlu. Gurur duyduk bu güzel insanla.
Yaz güneşleri yavaş yavaş eriyor; güz günleri, güz gülleri gibi merhaba dedi, kapımızı çaldı. Bilmiyorum şimdi de köylerde, evlerde, kurulur mu üç öğün sofra? Şimdi hangi şarkıyı çalıyor o eski radyolar? Benim dostlara tavsiyem Eylül akşamlarında hüznü değil mutluluğu arayın.
Her doğan günde yeni bir şeyler arardı düşüncelerim. Şimdi düşüncelerime zincir vurdum. Hayallerim dalgalar arasında. Oturdum balkona denizin üzerinde tur atan göçmen kuşları seyrediyorum. Düşünceme zincir vurdum diye sakın beni suçlama. Zamanın akışı böyle. Karşımda dalgalar dövüyor gemiyi. Güvertede kaptan düşünceli. Bu gece en sert şarkısını söylemiş rüzgâr, şimdi durgun. Ben de gönlümdeki çiçeklerden gönderiyorum sizlere. Bu yazı boyunca eşlik ettiniz bana. Yalnız düşüncenize zincir vurup vurmamakta serbestsiniz.
Bir gün, yine sizleri bu sayfamda beklerim. Sağlıkla ve sevgiyle kalın. Hepinize iyi haftalar, güzel bir Eylül akşamı...