Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 19.12.2022 19:30

DONDURMA KAYMAK

Facebook Twitter Linked-in

 

KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

DONDURMA KAYMAK

Bu kış günü dondurma kaymak nereden aklına geldi diye sormayın. Önce haftalık olaylara sonra da yaşadığım çevreme. Olaylar karşısında her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Hele inanç konusunda, sporda, siyasette hatta sanatta. Ekonomi dersen herkes çok biliyor. Eğitim konusunda birçok insan ahkam kesiyor. Toplumda kitleler ve insanlar toptan kabul, toptan ret şeklinde olaylara yaklaşıyor.

Halbuki olması gereken kişiler üzerinden değil, kanıtlar ve düşünceler üzerinden hareket etmektir. Bir kişinin bazı görüşlerine katılmamak onu toptan ret etmeyi gerektirmez. Bugünlerde insanların kişileri değerlendirme konusunda kafalarındaki renk ayırımı siyah ve beyaz kadar kategorik olabilmekte. İnsanları etiketlemeye gerek yok. Önce ne söylediğine bakmalı insan. Çekinmeden, fırsatı varsa oturup onunla konuşmalı. Akıllı mı söylüyor, düşüncelerinde samimi mi, tutarlı mı?

Bu sebeple bu hafta etliye sütlüye hiç karışmak istemiyorum. Yaygın söylemin aksine ‘taşın altına elimi sokmadan’ nasıl bir hafta olur, onu hayal ediyorum. Bu günlerde bazı insanlar toplumda ‘itibar görme’ peşinde. Çünkü bu aylar cicim ayları. Arkasından seçim ayları gelecek. Daha sonra geçim ayları başlayacak. Asıl sorunlar geçim aylarında ortaya konulur. Cicim aylarının gülüşü, sözü ve sazı sahtedir.  Halbuki insan hiç düşünmez mi cicim aylarında hiç kötüyüm diyen var mı? Olaylar karşısında Allah’ın bize verdiği en değerli şey olan aklımızı kullanmıyoruz. Neden?

Bu hafta ciddi konulara girmeden kentimin eski sokaklarında dolaşmak istiyorum. Bizim buraların kendine özgü yaşam biçimi vardı. Mesela bugün bir dosttan duydum. Hoşuma da gitti.  Trabzonspor'un eski futbolcularından İbrahim Ayvaz (hep Çolak İbrahim diye tanınmıştı rahmetliyi) Akçaabat’ta Malmüdürlüğü yaptı. Çalışanlarına, “Bakın çocuklar bu ilçede bir tane ‘Yoros Çetesi’ vardır. Geleni Yoros'ta karşılar, gideni Yoros'ta uğurlar. Kendi adamına değer vermez.” dermiş. Çok da doğru söylermiş. Çünkü şimdi ben sizinle Akçaabat sokaklarında “dondurma kaymak” diyerek dolaşacağım. Ama dolaşan aslında ben değilim, bu kentin gerçek değerlerinden olan Osman Baş abimiz bu yolculuğu yapacak.

Eski kentimin sokaklarında ses hatırası silinmesin diye düşündüm. Eskiden Akçaabat'ta üç kişi dondurma yapardı. Sonra sayıları arttı. İlk defa dondurma makinesini getirten Armutçuoğulları. Ama elle dondurma yapan Baş sülalesi ve Sütçü Ali.

Cumartesi ve en çok da Pazar günleri iki kişi doldurma küfesini bir sırık, sopa arasında alırlardı omuzlarına. Girerlerdi Dürbinar'dan mahallelere. Yol uzun, küfe ağır, hava sıcak. Ama bu dondurma bu sıcakta erimeden satılacak. En güzel ses çıkaran bağırırdı. Kuşluk vaktini delerdi sesi çevreyi: “Dondurma kaymak, dondurmacı geldi, dondurma...” Bu sese zaman zaman havlardı köpekler... Çok yüksek sesle bağırınca küçük çocuklar uyanır ve anneleri “sesin kısılsın inşallah” derlerdi dondurmacıya, simitçiye. Ama mahallelerde dondurmacıyı beklerdi çocuklar. Ellerinde beş kuruş, on kuruş, yirmi beş kuruş ve cam bardaklar. Dondurma satanların tek korkusu çok güneş olur dondurma erir korkusuydu. Bu sebeple her çeşme başında dondurma küfesi üzerinde olan bezi yeniden yıkar sererlerdi bakır dondurma kazanın üzerine. Dondurmacı geldi sözü en çok çocuklara tatlı gelirdi. Her ev önünde ve sokak başında bağıran dondurmacı zaman zaman dondurma taşımadan yorulur, arkadaşına “biraz da sen bağır” diye seslenirdi. Ama öteki çocuk hem utangaç hem de kurnaz: “Sen bağır, senin sesin güzel. Hem kızlar duyar, seni görür, dondurma alır.” Bu sebeple en çok Osman Baş bağırırmış o zamanlar. Ne de olsa serde artistlik var.

Kimlerin daha çok dondurma alacaklar Osman Baş'ın belleğinde yazılıdır. O evlerin kapısında durur. Nefes alır, sesini akort eder ve bağırır: “Dondurma kaymak...” Mesela Dürbinar Mahallesi’nde en çok dondurma alan aileler... Kireçhane mevkiinde Hacı Kız Türkmen. Küçük kesesini çıkarır tüm çocuklarına ve torunlarına dondurma alır. Harman Mevkiinde Aga İbrahim, bardak bardak doldurma alır, balkonda oturup yerler. Abdurrahman Efendi tüm aileye dondurma alır, her pazar. Oduncu Cevdet (Toktamış) çeşmenin başında olan çocuklara da dondurma alır. Bunu bilen çocuklar o saatte çeşme başında toplanır. Orta Mahalle Köprüsü’nde Hatip Dayı, Kâtip Hüseyin ailece dondurmayı severler. Daha sonra Çilingir Ahmet Efendi (Öğretmen İsmail Timurcu'nun kayınpederi), Hacı İzzetin Hasan, Memişoğlu Hayrettin, Mehmet, Selahattin. Sokaktaki çocuklara da dondurma alırmış. Orta Mahalle’de Davarış Aşık Dayı (Rusya'da kaldıklarından dolayı ‘Davarış’ denirdi), Helim Bey, Emin Bey, İhsan Birinci, Orta Mahalle Camii’nin yanında Hikmet Hanım ve çocukları. Şenerler, Kolcu Ahmet Saka, Trabzonsporlu Kadir Özcan'ın babası Behçet Aga (Annesi çok güzel baklava açardı. Gelen dondurmacılara bir parça baklava verirdi. Dondurmacı çocuklar ve Osman Baş çok sevinirdi). Hüsnü Efendi Kamelyada oturur, mahallenin bütün çocuklarını çağırır ve onlara dondurma alırdı. Hüsnü Efendi'yi elektrik çarptığından yirmi yıl şehir merkezine inmemiştir. Hatta Hüsnü Efendi'yi elektrik çarptığından uzun zaman Sarıtaş (Salari)'a da elektrik bağlanmamıştır. Köyün muhtaı, “Koca Hüsnü Efendi'yi elektrik çarptı. Salari'ya elektrik gelirse bizim kadınları hep çarpar, karisız kalırız.” dermiş. O nedenle on yıl sonra elektrik bu köye bağlanmıştır.

Biz dondurma kaymak diyerek satışımıza ve mahalle gezimize bıraktığımız yerden devam edelim.

 Fevzi Paşa Okulu'nun altından yola devam ederiz. Önce Yaşar Usta, sonra Hasan Cemil, Efe Mehmet, Kantarcı Cevdet, Hacı İzzet Kabilesi ve Nurettin Aga (Kan)’ya kadar dondurma satarak gideriz. Daha sonra Topsakal Kibar'ın evine uğrar, Teke Ahmet'in sarı evleri yanına çıkarız. Teke Ahmet dam altında tütün dizen herkese dondurma söyler. Hamsi Mevlüt'ün eşi mahallenin en fakiridir. Ama çocuklarına beş kuruşluk on kuruşluk dondurma alır. Zaman zaman da Osman Baş o çocuklara bedava dondurma verir ama parasını bir başkasından alır. Yeri gelmişken olayı anlatayım. Ama isim vermeden. Bir genç, karşı mahalleden bir kızı sever. Kıza mektup yazar, dondurmacı Osman Baş'a verir. Ayrıca oradaki çocuklara ve sevdiği kıza dondurma vermesini ister. Ayrıca çaktırmadan mektubu vermesini söyler. Osman Baş dondurma parasını alır. Kıza ve yoksul çocuklara bedava dondurma dağıtır. Mektubu vermez, dereden karşıya geçerken yırtar ve suya atar. Arkasından da dua eder ki bu iki sevdalı birbirine kavuşsun. Osman Baş'ın duası tutar, o gencin sevdiği kız o gence kaçar ve mutlu bir yuva kurarlar.

Nefsipulathane'de Kadınlar Mapushanesi vardır. Ev sahibi kadınlar hapishanesinin aynı zamanda baş gardiyanıdır. Bu hapishanede yatan kadınlar gündüzleri bahçede elişi yapar, çorap örerler. Bu kadın orada yatan tüm kadın mahkumlara kendi kesesinden her pazar günü dondurma alır. Aynı mahallede Gurebi Ahmet evine ve sokak çocuklarına dondurma söyler. Çok hayırsever bir insandır. Yoksullara çok yardımı dokunmuştur. Cami yanında Bulut Mustafa, Tellal Osman, Uzun Mustafa, Avni, Ruhi Pepe ve ailesi çok dondurma sevenler arasındadır. Dere içinde evi olan Topal Mahmut (Rahmetli Osman Özer’in dedesi) dondurma sevenler arasındadır. Yetim Hasan ve Kambur Ahmetleri de saymak yerinde olur. Daha sonra Özkanlar sülalesi gelir. Akçaabat'ta meşhur aşçıları. Çerkez olduklarından yemek kültürünü çok iyi bilirler meslek erbabıdırlar. Siyaset Mehmet ve çocukları Çerkezlerin Harmanında toplanır, dondurma yerler ve oynarlar. Bir nevi sazlı sözlü dondurma partisi verirler. Yığcılar ve Dokuz Parmak Mehmet Efendi çevreye dondurma alanlardandır. Marşal İsmail Topal dondurma alır ama onların kapı zili farklıdır. Aslında Sürmene'den gelerek Akçaabat'a yerleşmişlerdir. Kendileri bir nedenden dolayı korurlar. Hasan Hafız ve Bağdatlı ailesi dondurma sevenler arasındadır. Bağdatlı oğulları çok dondurma alanlarından olup hayırsever ailelerindendir. Merkez İlkokul yerini onlar bağışlamıştır.

Bugün o eski güzel seslerden eser yok. Anıları paylaşacak insan sayısı az. Akçaabat'ın inceliklerini, sokakların güzelliğini, evlerin rengini, çeşmelerini, tulumbalarını anlatacak insan sayısı az. İyi ki Osman Baş gibi bir değer var bu kentte. Biz de bazı bilmediklerimizi öğreniyoruz.

Ben bu hafta istedim ki Osman Baş'ın “dondurma kaymak” sesini semt semt güzel insanları anarak dinleyelim.

Eskiden mahallelerde seyyar satıcılar vardı. Dondurmacı, simitçi, bohçacı, kalaycı, eskici hatta gazeteci.

Bir zamanlar güzel insanlara tutkundu bu şehir. Evleri ağaçları, çiçekleri, çeşmeleri güzeldi.

 İstedim ki bu hafta arınalım günlük olaylardan “dondurma kaymak” adında nostaljik bir yolculuk olsun.

Yahya Kemal ne diyordu: “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”

Biz bir zamanlar çocuktuk. Dondurma kaymak sesini özlüyorduk.

Hepinize en içten sevgi ve güzel bir hafta dilerim.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —