Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 03.02.2025 16:05

YILLARIN TÜKETTİĞİ İNSANLAR

Çocukluğumda geçen yıllar hep büyülü gelmiştir bana.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

Artık o yıllar çok geride kaldı. Zaman zaman oturur şöyle bakarım maziye. Ağaçlara bakarım, boyları uzamış. Evlere bakarım çökmüş, çatısı uçmuş. Dallarda sarkan meyveler azalmış, tarlaların bereketi gitmiş. Bolluk kalmamış. Köylerin meraları ev dolmuş, ineklere otlayacak yer kalmamış. Geçen yılların yeline, seline göğüs geren üç beş bina bir de taş köprüler kalmış.

Artık mahallede, selamlığında kahve içmiyor Hüsnü Efendi. Dedem Nuri, cebinden gofretler, şekerler dağıtmıyor yolda gördüğü çocuklara, kendi kuru ekmek yerken kasaptan et alıp beslemiyor sokak köpeklerini. Beyaz atın üzerindeki sürü sahipleri, “Koyunu, keçiden ayır, şu tepeye sal koyunları.” diye ıslık çalıp yön vermiyor çobanlara. Köylere kepek, bulgur, mercimek ve pirinç at sırtındaki torbalarla gitmiyor artık. Değnek yontarak pazara gitmiyor köy delikanlıları, sal üstünde hastaneye götürülmüyor hastalar. Atların sırtında, yazlığa çıkmıyor ağaların, beylerin kadınları. Gündüz gözü ile pazara çabuk çabuk gelip gitmiyor yüksek köy insanları. Yaz günü Salı pazarına giden yamalı pantolonlu köylülere, susadıkları için ‘ölüsünün ruhuna gitsin diye’ kimse sunmuyor yol kenarında bir maşrapada soğuk su veya ayran. Derelerde yüzmüyor çocuklar, dolaşmıyor benekli alabalıklar. Bahçelerde beslenmiyor öterken bayılan Denizli horozları, iri pençeli dövüş horozu. Artık horoz dövüşü yaptıran zabıta Hasan Cemil de yok. Çoktan yıkıldı şehirde hanlar. Kahvelerin köpüğü gitti, adları değişti. Nerede kahve fincanı taşınan bakır, sarı renk çay askıları. Az kaldı, neredeyse kimse bakmıyor sarı kurabiyelere. Lahana yemeğine konacak kuyruk yağı, iç yağı satan bakkallar yok. Çoktan öldürdüler küçük bakkalları. Söndü köylerde mısır kurutulan, ekmek yapılan köy fırınları. Fare çoktan girdi serandere, “imdat” diyor, duyan yok.

Evlerde sofra bezi üzerine kurulan sofrada, tek tastan yemek yemiyor çocuklar. Sobaya atılıp yakıldı tahta kaşıklar. Artık yün taramak için yün tarakları yok. Koyun yünleri yığın yığın ama alan da bakan da yok. Çeyizden kalktı yün yorganlar.  Bir de cevizden yapılan sandıklar. Hurdacıya gitti aynalı demir karyolalar. Artık katranla boyanmıyor damlarda tenekeler. Zaten dam da yok; sobada yakıldı tütün takılan vagonlar. Tahta kaçakçıları katırlarla taşımıyor dağlardan kaçak tahtaları. Ormanda hartama çekmiyor hızarlar. Pazara atla, eşekle odun getirmiyor köylü. Belin sapı, doğanı (el tutma yeri) ahşaptan değil artık metalden yapılıyor. Köylüde sıra sıra bahçe bellemenin tadı yok. Lahana gofisi yemiyor çocuklar.

Çocuklar artık ne cadıdan ne de hortlaktan korkmuyorlar. Köylerde tarhana kurutmuyor Horoz Ayşe, yayık dövmüyor Esma Teyze. Evde pişirilen yemekler komşuya gönderilmiyor bakır sahan içinde. Köylü, kentli karanlık basmadan artık koşmuyor evine.

Çocuklara geceleri anlatılmıyor, “Vaktin zamanında, deve tellal iken, eşek hamal iken” tekerlemesi ile başlayan masallar. Kaf Dağı’nın arkasına yolları düştü Keloğlan'ın, Zümrüdü Anka Kuşlarının, Yiğit Şehzadelerin. Belki de devler yuttu gitti, nesli tükendi.

Bir de benim yaşadığım şehrin güzel insanları vardı. Elbette o zamanlar da vardı bu şehrin delisi, akıllısı, bilgilisi, kara cahili, fakiri, zengini, esnafı, işçisi, işsizi, rençberi. O yıllar sanki bu kentte sevgi de dostluk da eşitti. Bunları sağlayan insanlar vardı. Bu güzelliği sağlayanlar biraz da o yılların siyasetçileri. Ayrı ayrı partilerde de olsalar, sokakta selamlaşır, dertleşir, sohbet ederlerdi. Aklımda kalanlardan bazıları: Demokrat Celal, Kolcu Sabri (Çilingir), Burhan Kandaz, Ahmet Sevim, Kibar Topsakal, Hamdi Özkurt, Zeki Topsakal, Avukat Ali Kenan Kutlu, Muhittin Armutçu, Ahmet Salih Ertuğrul, Ali Amca (Un tüccarı), Oduncu Osman Bayraktar, Avukat Hasan Çavuşoğlu, Eczacı Kadir Pepe. Prof. Haydar Baş, Ziya Usta, Bacık Veysel (Seis), Mustafa Cumur... Aynı masada oturup yemek yerdiler, Hasetliğe yer yoktu onlarda.

Spor adamları vardı bir zamanlar bu şehirde. Geldiler, çok güzel gençlerin yetişmesine sebep oldular, imkân tanıdılar ve gittiler. Birkaçının ismi hâlâ aklımda: Hüseyin Reis, Kazım Kolot, Aslan Kalıntaş, Mevlüt Selami Yardım, Baki Yorulmaz, Mustafa Erbaşaran. Sporda yalancılık, şike düzenbazlık yapmadılar.

Arzuhalcılar vardı, hatta diş çeken esnaf vardı. Önemli bir isimdi Mahmut Gaydan. Çürük dişi çeker, para şu demez, kiminden ne verirse alır, vermeyeni de “uğurlar olsun” diyerek yolcu eder. Çarşının gülü, gülşeni olan delileri vardı. En markası Kudunalı Zeki. Kalbur ören Deli Şakir. En çok korkutan Dikdikına. Çok küfür ederdi Kadem Aga. Asla ıslık çalınsa küfür etmeden duramaz basardı küfrü ıslık çalana. Hem de yakası açılmamış, yeni moda küfürler.

Bisikletçi Rasim vardı. Sonra Tellal Osman, Ayakkabıcı Temel Birinci, Deli Ahmetoğlu Osman Aga, çok şık giyen, gazete okuyan mükemmel Osmanlıca yazı yazan Enver Amca. Gazeteci Atilla, Berber Enver. Seferberlik görmüş terzi Evliya Hüseyin. Tek katlı evler yapılırken köylerde, eski kamyonuyla kum çeken Durna Hoca, namı ‘gıv gıv”. Arabası giderken öyle ses çıkarırdı diye bu ismi takmıştı ona çocuklar. Mahalleye gelince her çocuk arabasına asılmak isterdi.

Daha bitmedi... Kızılay Başkanı Ömer Lütfü Özer, toplu sünnet düğünü yapardı yoksul çocuklar için. Ayakkabıcı Remzi Sivri, Kopuk Ali, Şeker Usta, Fırıncı Markal, Camcı Mithat, Manifaturacı Akıl Muhtarı, Arif Tonguç, Remzi Şener, Terzi Ferhat, Nüktedan Haydar, Mısıroğlu Mehmet, tavla hastası Yığcıoğlu Hasan. Tavlada yendiği zaman “Kuduna, çekil aradan” diye espri yapan Köfteci Abdullah Komar, Yorgancı Şengüller.

Daha nice nice güzel insanlar vardı. Hatta lastik sapan ile serçe avlayan çocuklar vardı mahallelerde. Maç parası toplamak için defne yaprağı toplayan, yamaçlarda gokle (salyangoz) toplama yarışları başlardı yağmurlu bahar günlerinde. Oduncu Sıtkı gokle alırdı Hamam Çimeni'nde. Düğünler köylerde yapılırdı, dernekler yaylalarda kurulurdu. Ağa ağalığını, uşak uşaklığını bilirdi. Bir de efendi diye ortada dolaşan cebi delik insanlar vardı. Kimisi soytarı kılığında, Derler ya “burnu havada kıçı yel alırdı Yoros'ta.”

Bir de faizciler vardı, yoksullara para verip, topraklarını ellerinden alan. Azınlıkların mallarını çok ucuza ellerine geçirenler. Kumar masasında ne zenginleri para verip bitirenler. Ne zenginler vardı malını mülkünü faizcilere kaptıran.

Kalaycılar vardı, bakır tencere kalaylardı. Pazartesi akşamları kelle de ütülerler. En ünlülerinden biriydi Kalaycı Hacı Ali. Sonra pazartesi mezbahada kesilirdi inekler, tel dolaplar içine asılırdı etler. Mangalda köfte yapardı Eşref Aga. “Buyrun, buyrun” diye döner yemeğe davet ederdi İdris Aga. Haşlamanın kralını yapardı Atmaca (Kadir Özcan'ın amcası), Harika kalecilik yapardı Kaleci Salih, iyi top oynardı Kokanalı Nail, Sebat'ta hocalık yapardı Şeker Usta'nın Ömer, Beşiktaş’a transfer olmuştu Öztepe.

Hepsi geldi ve gitti.  Artık bu şehir de o eski şehir değil şimdi. Yıllar insanları tüketti, kentlerin kültürlerini yuttu.

 Gidenler selam olsun, huzur içinde uyusunlar.