Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 25.08.2025 14:36 Güncelleme: 25.08.2025 14:36

YAYLA ÇAĞIRDI BENİ

Kent yaşamı. Gece zorlanarak uyu, sabah istemeyerek kalk. Bol gürültü, çok kavga, yürümekten şişen ayaklar.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

İşte böyle sıcak günlerde yayla çağırdı beni, “Hiç düşünme atla gel.” dedi.

Gece olunca gökyüzünde yıldızları seyret. Kuşları, kelebekleri izle. Karasineklere, sabah kahvaltısında bal kasesinin etrafında pervane gibi dönen arılara kız. Gece, çöp bidonunda yemek bulurum diye gelen ayıdan kork, gölgenden irkil. Soğuk dere sularına at kendini, oltanı al dere kenarında balık tut. Akşam vakti bahçende yaktığın odunların cızırtılı şarkının güftesini çöz. Alevin gerisinde eski bir şarkıyı mırıldan, içinde ya doğa olsun ya da sevgi. Zihninde yığın yığın zincirlenmiş soruları at gitsin. Saklanırcasına yaşadığın insanlardan uzak dur, gitsin. Sırtını bir ağaca ver; ayağını uzat, al bir kitap eline oku saatlerce.

Süt, yoğurt, peynir mi?  Hepsi organik burada; ucuza al ya iç ya da kahvaltı yap. Toprağın beslediği insanlarla dost ol, sohbet et, hal hatır sor. İstersen bir uçurtma yap, uçur; kimse seni yadırgamaz. Kır çiçeği kokulu serin dağ rüzgarını içine çek; kimse senden vergi istemez. Hayalin yırtıcı çığlığı içinde fırtınalar estirsin. Geçmiş anılar gözünde bir daha canlansın. Sabah güneşinin hafif esintisi seni uykundan uyandırsın. Özlem ve acı karışımı duygularını; savur rüzgâra gitsin. Ufkun kızıllığı boğuşurken bulutlarla, sürüdeki koyunların çıngırakları bir orkestra ahengiyle geçsin yanından. Köpek havlamaları, kesik kesik gelsin kulağına, sakın korkma, sakin kal. O ayı insana dokunmaz, sadece karnı aç. Yeşil ve taze çimenlere bir kilim at ve uzan, hayaller içinde uykuya dal. Akşam et ve kemik verdiğin o iki kangal koyun köpeği sana uyanana kadar bekçilik yapar. Şelalenin altına gir, yıllar sonra mayonu giy. Böyle debisi yüksek sular böbrek taşına iyi gelir.  Gece, ay ışığı gülümsesin hayal dünyana. Hava inanılmaz derecede sıcaksa; at kendini deredeki göllere, alabalıklarla arkadaş ol, beraber yüz.

Böyle bir davet alıp da kim bu davete uymaz?..

Ben de uydum, gittim. Ne telefon vardı ne de televizyon ve internet. Sadece hoş olan doğaydı, zaman ve bir de kalbinde fesatlık olmayan doğal insanlar.

Son sabah, baktım günlerce yağmayan yağmur gösterdi yavaş yavaş yüzünü. Yağmur bile serinliği içinde okşuyordu huzuru. Ağaçlar gülümsedi, otların sabah çiğinden kurtuluşuna katılan toprak kokusu. Baktım köy çocuğunu yıkayan bir anne gibi sertçe vuruyordu yağmur kayalara. Bizim yayla evinin saç çatısı başladı o şarkıyı söylemeye: “Gitme, gitme biraz daha kal, ne olursun kal.” Kalamazdım izin bu kadar. Söz verdim, ben yine o şarkıyla geleceğim: “Eylül'de gel.” Bekle beni davet eden yayla, vargit çiçeklerine selam vermek için Eylül'de yine geleceğim. Ne davetini ret ederim ne de hatırını kırarım.

Yayla davet ettin beni ya... Teşekkür ederim. Dostça ayrıldım yayladan, gözüm hâlâ arkada.

Damat Antepli. Altı gün mangal yaktı, mangal partisi onlarda bir kültür. Bunu da bizzat gözümle gördüm. Bir de bana yıllarca et aldığım kasabımı değiştirdi. Müşteri veli nimettir. Bunu bilmeli her esnaf. Yeni kasabımız Çambaşı girişinde ilk yemek yeri. Gayet temiz, gayet güzel, iyi et veriyor.

Bu arada merak edenlere kış aylarında kayak tesislerini tavsiye ederim.

Yaylanın, doğanın, derelerin, suların, ormanların değerini bilelim.

Aklımda kalan soru da şu: DOKAP Giresun'da mı diye bu yayla yolları bu kadar güzel yapılıyor? Yaylalarda binalar, sokaklar (Çambaşı, Paşa Konağı, Yeşilce) bu kadar güzel. Yollarda ahşap yöresel ürün satan yerler DOKAP eliyle yapılmış. Bizim (Kayabaşı, Hıdırnebi, Karadağ, Balıklı Göl) neden bu güzelliklere DOKAP eliyle erişemiyor?

Sanki birisi kulağıma üflüyor: “Gözünü seveyim sakın ağzından bir şey kaçırma.”

Zihnimde, birbirine karışan duygular, düşünce akışımı etkiledi. En iyisi burada bu sohbeti keseyim.

Hepinizi yayla çiçekleri gibi seviyorum. 

Her şey değişir ama yaylalar, dağlar, ovalar, ormanlar değişmez.

Bir de şu dereleri ve suları rahat bıraksalar, inanın onların da yolları ve renkleri değişmeyecek.

Bir şiir dilimin ucuna geldi; Rıza Tevfik’ten. Onu yazayım ve sohbeti kapatalım.

 

Sonbahar yağmuru sessiz yağarken

Ufuklarda sisler çağlar görünür,

Bulutlar zihnime kasvet yığarken

Karşımda kül renkli dağlar görünür.

 

Zihnim dolaşırken kırda derede

Hayaletler oynar, şu meşcerede

Ben henüz çocukken, bilmem nerede?

Çiğdem topladığım bağlar görünür.”