Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 17.03.2025 15:58

SİZİN DE İÇİNİZ YANSIN...

Kış gelince, yağmur yağınca koşar gelirdi kuşlar.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 Biz balkondan seyre dalardık. Çeşit çeşit kuşlar. Zaman zaman kuş gözlemcileri gelir ,kuşların doğal ortamda fotoğraflarını çekerdi. Küçük de olsa doğa turizmi için, küçük bir yerdi. Kuşların doğal ortamının korunması için, orada dokunulmamıştı her yıl yeniden boy atan sazlıklara. Ben de bakardım balkondan o güzel kuşların gelişine, gidişine. Göçmen kuşların bir nevi beslenme, konaklama, hatta yumurta bırakma yeriydi. Ben, eskiden beri orada tanıdım ev serçesini, leyleği, sarı asmayı, kırlangıcı, kumruyu, sığırcık kuşunu, sakayı, yaban güvercinini, ekin kargasını, ispinozu, saksağanı, kara tavuğu, öter ardıcı, su çulluğunu, yeşilbaşı, martıyı, dere kuşunu, yeşil ağaç kakanı, ender de olsa ağaç kakanı, bıldırcını. Zaman zaman yelve gelir dinlenir ve karnını doyururdu orada. Doğan, küçük kuşları avlamak için süzülürdü sazlıklarına, taş kuşu, sinekkapan, elma başlı serçe, ibibik kuşunun da yolu düşerdi ara sıra. Arı kuşu yukarıdan gözler, emin olursa inerdi yere. Zaman zaman nağmelerini duyardık bülbülün. Kızıl gerdan, karabaşlı ötleğen, sürmeli çalıkuşu, kamış bülbülü, şakrak, kiraz kuşu, dağ ispinozu, dere kuşu, ak balıkçıl, sakarmeke, incir kuşu gibi kuşların yolu uğramıştı bu yere. Karapataklar, balıkçıl kuşların her zaman yeriydi burası. Kuğu bile gelmiş görmüştü bu sazlığı, içindeki sularda dolaşmıştı bir zamanlar.

Alanı küçüktü, ama sazlık oluşu ve florası iyi gelirdi kuşlara. Sadece kuşlar mı? Sevgililer gelirdi el ele, kol kola, poz verirlerdi sazlara. Bir hatıra kalırdı içlerinde, yüzen boz ördek, yeşilbaş ördek. İki sevgili, zaman geçince, o resme bakar dönerlerdi o güzel günlerine.

Akçaabat'a gelen kuş gözlemcileri vardı. Sabah sabah orada fotoğraf çekmek için alırlardı yerlerini. Kış boyunca kuş gözlemcilerinin en çok seçtikleri yerdi burası. Sonbaharda göçmen kuşlar bu alanı hedef seçerek bulurlardı yolunu. Sadece kuşlar mı? Kurbağalar, böcekler, hatta yılanlar dolaşırdı içinde. Çeşit çeşit kelebekler dolaşırdı üzerinde.

Anlatmak istediğim yer Akçaabat Kalanima (Söğütlü Mahallesinde) benim de durduğum, yaşadığım, baharını, kışını, yazını gördüğüm, deniz kenarında küçük bir sazlık alan. Küçük ama kışı ayrı baharı tatlı, yazı romantik, küçük bir doğa parçası.

Hafta sonu Sebat Gençlik maçında o acı haberi, orada kızının da kafeteryası olan, Adnan Topsakal verdi bana: “Sazlık yanmış.” O an maçın heyecanını unuttum. Geçen gün orada dolaşırken gördüğüm kuş yuvalarını düşündüm. İçinde yumurtalar, belki de yumurtadan çıkmış kuş yavruları. Nasıl kaçsınlar o yangından?

Bu yazıyı yazıyorum ama hâlâ duygusalım. Kuşların o sazlığa inişi, ötüşü, yuva yapmaları geldi aklıma. Kuşları düşündüm bir an. Kuş yavrularını ve annelerini. Maç sona erdi, galibiyet sevincini yaşamadan arabaya bindim, kuş cennetine koştum. Aman Allah'ım, kapkara bir manzara. Ne yeşilden eser var ne de sararan sazlardan. Kara kader sazlığı sarmış adeta. Baktım baktım, kuşları düşündüm.  Anne kuşları. Bu kutsal Ramazan gününde bu kadar vicdansız olur mu insan? Bu nasıl acı bir şey? Vicdansızlar, hepiniz aynısınız. Kuşların mekanı, yaşam ortamlarını yakmak ile ne geçti elinize? Bu nasıl sadistçe bir düşünce ?

Yanan sazlığa bakarken gözlerim doldu. Bu arada iki kuş geldi. Dolaştı küllerin arasında. Bir ses çıkardılar, bana göre ağıttı. Evlatlarını, yavru kuşları aradılar, hiç birisi yoktu. Sonra bir başka kuş geldi. Sağa sola uçtular. Susmadılar. Gözlerini görmedim, kuş diliyle konuşuyor, ağlaşıyorlardı. Sanki, “Biz yavrusuz ne yapabiliriz?” sorusunu insanlığa soruyordular. Artık bir daha o sazlar büyür mü? Büyürse oraya döner mi kuşlar? Yanışına çok çok üzüldüm. Uzaktan içi yanan, çocuklarını kaybeden, kuşlarla konuşuyordum. Aynı cümleyi kurduk: “Bu sazlığı yakanlar. Yaktınız, yavrularımızı doğmadan elimizden aldınız. İçimiz yanıyor şimdi. Sazlığı yakanlar, sizin de içiniz yansın günün birinde.”

İnsanız, iyimiz de var kötümüz de... Biz insan olarak kötülüklerden yana olmayan insanları dost bilelim. Doğayı kirleten, kuşların yuvasını yakan, sazlığı ateşe veren insanlardan uzak duralım.

Ben buradan ilgili makamlara sesleniyorum. Bilhassa doğal yaşamı korumadan yükümlü kişilere, kuruluşlara. Bu kuş cennetini yakan insanları bulun ve hukuk çerçevesinde cezalarını verin ki, yavru kuşlar, yumurtadan çıkamayan kuşlar yanmasın, ölmesin.

Öyle bir zamana geldik ki, kuşlar ölmüş, doğa bozulmuş, çoğu insanın umurunda değil.

Yuvası yanan, yıkılan bir kuşun acısını üzerinde hissedemiyorsan, bence insan olarak eksiğin var.

Ben, o kuş yuvası sazlığı yazıyla, kışıyla, cıvıldaşan kuşlarıyla sevmiştim. Zaman zaman bakardım, çok şeyler katardı duygularıma. Artık hayalimde o sazlık bir süs olarak kalacak. Kuş yuvalarının yanması, ölen kuşlar ve canlılar hep içimi yakacak.

Artık bana sazlardan, kuşlardan bahsetmeyin. Bana, o yanan sazlığı ve ölen kuş yavrularını hatırlatır diye korkuyorum.

O zaman son söz olarak şöyle diyorum: Orada bir daha ne bülbül ötecek ne de kuşlar gelecek. O sazlığı yakan kişi veya kişiler; insan olarak size yakışmayanı yaptınız. Hiç değilse çıkın kendinizi gösterin, doğadan ve kuşlardan, oradan yanan canlılarda af dileyin. Benim sizler için duam: “Yakanlar, sizin de içiniz yansın.”

Akçaabat Belediyesine düşen, yakılan alanı, bahar gelirken düzenlemek ve sazların büyümesini sağlamak, kuşlara alan ve yer açmaktır. Hatta aynı yere bir de kuş gözlem kulesi yapmalı, yakanları da arayıp bulmalı ve adalete teslim etmeli.

   Kuşlar ağlarken bu gece, siz; o sazlığı yakan kalpsizler. Mutlu musunuz?