Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 25.06.2024 11:34

SICAK GÜNLERDE YAZI YAZMAK

Bugünlerde havalar çok sıcak. Sıcağı seven de var sevmeyen de. Sıcak havalarda tuzu kuru olanlarda neşe, tuzu yaş olanlarda hüzün vardır.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

Neşe serin, hüzün sıcaktır. Kimi insan hüznü sever yanmak için. Derler ya yanan yanmazmış. Ama bir de neşe var, her gün kapınızı çalar, siz farkında olmazsınız.

Birçok insan kendine göre yazar. Bazı insanlar resim çizer, tablo yapar, gönlündeki renkleri bulursunuz yaptıklarında. Ama çözmeniz, yazanın veya çizenin o anki duygularını keşfetmeniz zor.

Yazanlar ve çizenlerin en büyük korkusudur okuyanın veya izleyenin kalbini kapatması.  Sıcak yaz günlerinde yazı yazmak zor. Her daldan girersiniz konulara. Beğenen de olur beğenmeyen de...

Yazanı ve çizeni içten tanısanız tüm kalbinizi onlara açacaksınız. Arada sırada olacaktır eleştiriye kapalı, beyni örümcekli insanlar. Dağ dağa küsmüş, dağ Erciyes kadar ulu, Ağrı kadar güçlüyse duymaz, tınmaz bile. “Sen yoluna, ben yoluma” der geçer gider insanlar. 

Söylerse şöyle söyler:

Mazine dön de bir bak. Bugünü bırak. Işıklar altında hoş olur tıngırtılar, yıldızlar altında çekici olur çıplak ayakla sahilde dolaşmak. Unutma ham demir ateşte kızarak, soğuk suya dalarak, başına çekiç yiyerek çelikleşir.  Sanatçı olmak, sanatta zirveye çıkmak böyle bir şey. Eleştiriye açık olacaksın. Yaptığın bir işten, çaldığın sazdan, çizdiğin bir resimden, yazdığın bir yazıdan olumlu veya olumsuz bir eleştiri almışsan bunu ders olarak kabul edeceksin. Nerede başardım, nerede yanlış yaptım diye düşünecek ve güzeli bulacaksın.

Sanatla siyaset yapılmaz. Sanatçı taraf olmaz. Sanat, her insan içindir. Sanatçıyım diyorsan eğer önce kendin piş, gönlünü kemale erdir. Olgunlaş. Yoksa sürdüğün hayat sıradan bir hayattır. 

Zaman bir rüzgardır, uçar gider. Kinci bakışlar, ruhun yansımasıdır. İçinin kirini açığa çıkarır. Sanat yapıyorum diyen insana hiç yakışmaz. Dandik sanatçı diye geçinen insanlarda olur böyle bir duygu.

Sanatla bir ideolojiye, bir düşünceye, bir adaya, bir adama çanak tutuyorsan bu senin hastalıklı halindir. Unutma göz görmese de akıl görür. Akıllı insan bu tip insanları görür ve yeri gelince de eleştirir. 

Sanat sevgidir. Sanat sevmektir. Sevgi, tüm dünyayı aydınlatır hem de ısıtır.  Yazılan ve çizilen ulaştığı her gönülde ve her yerdedir. Güzellikler de vardır evrende, çirkinlikler de. Güzel olanlar hep güzelliği yansıtır. Çirkinlik, insanın içine yaşadığı çevreden ve varlıklardan girmiştir. Bu sebeple gül ve bülbül resmi yapan ressam da vardır ama bu tür ressam yılanların ve akreplerin resmini yapamaz diyemeyiz. Yapar. Tercihi güzelliktir, sevgidir, renktir. Bu sebeple gülü ve bülbülü seçer.

Balkona oturdum, bu yazıyı yazdığım saat. Şöyle baktım uzaklara hem denizi seyrettim hem de insanları. Güneş, son şiddetiyle yönelmişti kumlara. Sanki en temiz sularda yıkanmış ve arınmıştı. Parlaktı. Bahçede çiçek gülümsemeleri. Küçük küçük kayıklar en küçük balıkları yakalamakla meşgul. Zavallı yavru balıkların koruyucuları yok. Sahil Güvenlik galiba tasarruf tedbirlerine takılmış: uykuda. Beyaz bir yelkenli gelir uzaktan diye bekliyordum ama gelmedi. Çünkü baktığım yerde demir atacak liman yoktu. Ama yine de dinlendiriyor insanı mavi sular.

Denize şarkı yazan şairler vardı. Deniz denilince aklıma gelir Gülcemal ve Nusret gemileri, Akçaabat Motoru, babamı alıp askere götüren ama geri getirmeyen Ordu Vapuru. İçimi yakan kara duman. Bir de Pulathane doğal limanında yıllarca çürümeye yüz tutmuş kaçakçı motoru. Milli Kahraman Bandırma Vapuru.

İnsanlara baktım. Kimi kara, kimi beyaz. Tenleri değil içleri, ruhları. Gidiyorlar geliyorlar. Dikkat ettim selamlama yok. Her biri bir yabancı sanki. Bir oyun oynanıyor, aldatıcı. Farkında değil oyuncular. İnsansın ve sokak köpekleri gibi başı boş olamazsın. Gülecek ve selam vereceksin. İçimdeki eski duygu Zeki Müren Şarkısı gibi.

Neden yazıyorum bunları?

“İnsan sel üstünde kuru bir yaprak.” Bu kibre, bu nefrete bak. Sen kasaba sanatçılarını eleştiremez ve yaptıkları yanlışlıklara yanlış diyemezsin. Öyle mi?

Kızcağız gazeteye haber yetiştirecek, gördüklerini de gördüğü şekli ile aktaracak. Sen, “bunları kaleme alamazsın” diyemezsin. Sen Otelcilik Okulu önüne yığılmış olan kömür ve çöp torbalarını görmezlik yapamazsın. Sen Hayat Boyu Öğrenme Haftası’nda usta öğreticilerin öğrencilere yaptırdığı güzel objeleri de yok sayamazsın. Görecek ve yazacaksın. Birini takdir ederken birini eleştireceksin.

Sonra şu soruyu soracaksın:

Döner sermayesi olan bir okul kapısında yığılmış çöpleri, üç beş kuruş vererek aldırtamaz mı? Kırık bir camı takamaz mı? Köşedeki yazıyı silemez mi? Döner sermayenin başında olan kişi hangi güzelliği kazandırmış bu okula? Sorulamaz mı ki şimdi okul müdürlüğü beklemekte?

Yazık oluyor bu kurumlara. Onların rahatı veya kazancı için zamanında kurulmadı bu kurumlar. Bir arpa boyu ilerleme kaydetmedi. Turizm sezonu geldi hâlâ bir güzellik esmiyor buradan. Al sana bir eleştir. Al sana canlı bir haber. Küsecek olanlar varmış; olsun. Üzerine alacak olanlar varmış; olsun. Önemli olan bu kurumun başarısı ve bu kentte katacak olduğu güzellik değil mi? Yapılmamış yıllarca. Neden kimse hesap sormuyor?

İnsan kendi kaderini kendisi yazar. Mecburdum, mecbur kaldım diyemezsin.

Düşünsel konular ve toplumsal sorunlar yorar beyni. Yazanı, çizeni, söyleyeni ‘kötü adam’ yapar. “Sahne düzeni yanlış yapılmış” dersen küsen, darılan olur. Bu düşünce yapısı çok insanda dogmatiktir. Yazan sorgular, haberci olayı gördüğü şekliyle yazar.

 Felsefe sorgulamadır, çağdaşlıktır. Bunu kabul etmemek çağdışılıktır. Kim demiş sanat adamı, sanatçı eleştirilmez? Onlar da bizim gibi insan.

Kur’ân’da ‘mele” ve ‘mütref’ olarak isimlendirilen iki insan topluluğu zikredilir. Biri seçkinler, entelektüeller, beyler, aydınlar, bürokratlar, yazarlar, kurulu düzeni ayakta tutanlar. Diğeri refah içinde yaşayanlar, bencil zenginler, tuzu kuru olanlar, düzenin kaymağını yiyenler, besleniciler.

Mele ve mütrefler dün olduğu gibi bugün de varlar ve yarın da olacaklar. Ama çoğu insan bu sınıfları eleştirmekten korkar. 

Önemli olan, insan olabilmek, insanca olaylara bakabilmek. Hepinize kinden, nefretten uzak, sevgi yüklü, yardımlaşmanın bol olduğu, hoş görünün ve kardeşliğin yüceltildiği günler diliyorum.