KÖŞE BUCAK
Mehmet Salih KÖSE
Eğitim Uzmanı
Dürbinar, Abeda, Orta Mahalle ve Lazları geçtikten sonra karşına çıkan koca alana derlerdi Satari. Yani bugünkü Tütüncüler ve Ortaköy Satari topraklarıydı bir zamanlar.
Bu koca alanın ortasından akan dere vardı, adını kireç kuyularından alan: Kireçhane Deresi. Doğuşu Kırbayır'dan başlar, yol yorgunluğu Karadeniz'de sona erer.
Satari coğrafyası genişti. Hatta sapa bir yerdi. Bayırları ve kayalıkları vardı. Toprak işlenmemiş, yer yer orman ve dikenlerle doluydu. Her bayır tarlanın başında olan düz bir yere bir ev kondurulmuştu. Eskiden tüm Satari’de bulunan evler iki yüzü geçmezdi. Ama nüfus yoğundu. Çünkü bir evde anne, baba, çocuklar, kardeşler, dedeler, nineler aynı çatı altında yaşarlardı. Ev demişsek öyle bugün olan evler gibi beton ev, çok katlı ev zannetmeyin. Genelde iki katlı, kerpiçten, taştan veya ağaçtan yapılmış evler. Evlerin altı inek ahırıydı. Tavuk kümesleri genelde geceleri çakallar ve tilkiler tavukları yemesin diye ağaçlara yapılırdı. Ortaköy’de, Kaleönü’nde bir iki ağa evi vardı. Onlar daha korunaklı ve özenle yapılmış evlerdi. Rüzgâr, bir delikten girip diğer delikten çıkmazdı. Aşana denilen yerde şömine gibi ocakları vardı. Yatak odaları tavanlı, özenle yapılmıştı tahtadan. Eve girince etrafı çam kokusu sarardı.
Bir zamanlar Satari'de kahve yoktu. Üç değirmen vardı. Girişte Aydanoğun Değirmeni, Kırbayır’da bir değirmen bir de iki değirmenin arasında Varazlı'nın deresinde değirmen vardı. Ama en çok zahire öğüten değirmen Aydanoğlu’nun değirmeniydi.1956-57 yıllarında bu değirmeni de su almıştı. Daha sonra değirmen taşları eksiltilmiş ve çalışmaya başlamıştı. Evlerde su yoktu. Tuvaletler dışarıda olurdu. Su uzak çeşmelerden tenekelerle taşınırdı. Kadınlar toplanır çamaşırları dere kenarında yıkarlardı. Kül suyuna koyar, taşlar üzerinde kurutur, eve getirirlerdi. İçme suyu belli çeşmelerden alınır, onunla yemek yapılırdı. Yazın bazı çeşmelerin suyu kesilirdi. Bu sebeple tütün dikme mevsimi su alma kavgaları olurdu çeşme başlarında. Her evin yağmur sularını toplamak için bir havuzu olurdu. Bu su ile sebzeler ve tütün fideleri ıslatılırdı.
Su almaya genelde evin kadınları ve kızları giderdi. Arazi çok bayır ve çeşmeler de evlere çok uzak olduğundan, yarım saat omuzlukla iki teneke su taşımak yorardı insanları. Bazı orta yaşlı kadınlar güğümle taşırdı içme suyunu. Taşırken beline güğümün dibini kor, öyle taşır ama belinde izler olurdu. Kadınların hoşlandığı bir şey de su veya yük taşırken rastladığı diğer bir kadınla yük altında sohbet etmek. Siz bunu dedikodu sayın. O kadar tatlı gelirdi ki kadınlara bu sohbet, sırtlarındaki ağırlığı unuturlar, omuzlarındaki acıyı duymazlardı.
Satari'nin arazı yapısı kıraç, toprağı taşlı, kireçli ve kuraktı. Yer yer kazma ile bel ile açılmış tarla parçaları vardı. Verimli olan topraklar ise değerliydi. Dik yamaçlardan kışın kayan toprak, baharda sırtlara alınan sepetlerle bahçenin tepesine çıkarılıp dökülürdü. Bazı zamanlar hudut kavgaları olurdu. Bilhassa bu köyde küçük baş hayvan çok olduğundan “hayvanın benim tarlamdaki bitkileri yedi” diye tartışmalar da olmaz değildi. Kadınlar yerli sığırlar besler, sütünden ve yağından faydalanırdı. Hayvanlarına yaprak yapmak için baharda Karaorman’a giderdi. Erkekler bu ormandan kışın yakmak veya satmak için kaçak ağaç keserek odun yaparlardı. Bazı şehir kaçakçıları da bu ormanda vagon yolluğu, tahta biçer, gelir Akçaabat Mahallelerinde gizli gizli satarlardı. Ormancı yakalarsa baltasını, orağını, ipini, hızarını alır, kişiyi mahkemeye sevk ederdi. Daha sonraki yıllar bu iş kamyonlarla yapılınca, arabalara el konurdu.
Köklü sülaleler vardı. Hatta Topal Osman'ın askerlerinden olanlar da bu köydendi. Bazı aileler, ağalara kahyalık yapar, onların bu köyde topraklarını işler, yazın o ağaları konaklarında ağırlar ve onlara hizmet ederlerdi.
Eskiden Satari'de birçok aile yoksuldu. Ekip biçecekleri arazi verimli olmadığından ya şehre maraba gelmişler veya gurbete çıkmışlardı. Çünkü yaşadıkları yer geçinmelerine imkân vermiyordu. Bir de sürü sahibi, keçi sahibi olmanın efendiliği olan aileler vardı. Reisleri at üzerinde gezer, bundan dolayı da Allah'a şükrederlerdi.
Hıdırnebi şenliklerine buradan gidilirdi. En kısa yol burasıydı. Şenliğe gidenler yayan yolculuk yaptıklarından, çeşmeler de birbirine uzak olduğundan; susayınca bir kapıyı çalar ya su isterler veya ayran ikram ederlerse içer, dua ederlerdi. Satari'nin giriş kısmında bir tepede, çamlar arasında bir mezar vardı. Bu mezar ziyaret edilir, mezardan şifa dilenir ve hasta olan kişilerin elbiselerinden bir yama parçası bu mezara takılırdı. Ahanda Ormanları Satari hududunda bir kale vardı. Bu kaleden dolayı Satari Kaleönü ismini almıştı. Kalenin yıkıntıları hâlâ oradadır. Bu tepeden bakılınca Trabzon ve Yoros görülür.
Bu köyde tütünden başka patates, mısır, fasulye, karalahana, pazı yetiştirilirdi. Ahırdaki inekler pek semiz değildi. Az süt verirlerdi. Verimli süt veren inek yoktu. Doğum yapmayan ineğe "mızıka inek" derler ve kasaba satarlardı. Genelde o yıllar köylere celepler gelir, inekleri satın alır ve mezbahada satarlardı. Bazı celepler aldığı ineğin parasını vermez veya geciktirir, bu sebeple kavgalar da olurdu.
Herkesin ayağında pabuç olmazdı. Bazıları çarık, bazıları kara lastik giyerdi. Çoğunun sırtında yamalı gömlek, ayağında yırtık çorap olurdu. Bazılarının hiç de çorabı olmazdı.
Satari'de o yıllar incir de pek az olurdu. İnciri olan ev insanı şanslıydı. İncirleri kimse çalmasın diye ağacın dibine dikenli bitkiler yığılır (buna ağacı dikenlemek denir), kuşlar yemesin diye de rüzgârda dönerek ses çıkaran el yapımı fırıldak konurdu.
Bayır üstünde, az topraklı bir köy insanı gurbete çıkınca daha refah bir hayat buldu. Sonra geldi bu köye yatırım yaptı. Okul yaptı. Bu köyde yüzlerce kadın daha sonra okula gitmiş ve kaymakam, avukat, doktor, mühendis, hoca olanlar da vardır.
Satari diye şuur altına bazı olumsuz söylemler yerleşmiştir. Aslında bu köyde çok düzgün, çok iyi insanlar yaşamış ve hala yaşamaktadır. Misafirperver insanı vardır. Bu köy "kör talih" anlayışını azmi ile çalışması ile yenmiştir. Şimdi iş yeri olan, ticaret yapanlar vardır. Kendi kabuğunu kırmış, dünyaya açılmış bir köydür. Bu da toprağa bakmak, suyu aramak ve çalışmakla olmuştur. Bugünün nesli o yokluğu, o yoksulluğu ne hayal eder ne de anlatılanlara inanır.
Şimdi gelelim bu yazıyı neden yazdığıma: Dün Hamam Çimeni’ndeki bir işyerinden tuzlamak için yeşil zeytin aldım. Hep aynı yerden zeytin alırım. Zeytin satan adama. “Senin baban kim?” diye sordum. Bana “sen tanımazsın” diye cevap verdi. “Sen söyle ben tanırım” dedim. Bana Kırbayır’dan, Kahramanlar’dan olduğunu ve babasının adını söyledi. Amcasının oğlunun Turan Kahraman olduğunu ve Trabzon'da oturduğunu da ekledi.
Babasını iyi tanıdığımı söyledim. Bizim evde çok gelip geçerken su ister içerdi. Yağmura yakalanınca damımız vardı onun altında yağmurun geçmesini beklerdi. Turan'ın babasının Almanya'da öldüğünü bilirim. Tabutu bana o zaman acayip gelmişti. Mobilya gibi çelikten. Orta Mahalle'de maraba durdukları Osman Usta'nın evine getirilmişti. Orada namazı kılınmış, oradan da Satari’ye götürülmüştü. Kezban Teyze’nin “Bekirim, Bekirim” diye yaktığı ağıtların hâlâ kulağımda olduğunu söyledim. Zeytin satıcısı amcasını görmemiş bile.
Satari'yi çok iyi tanırım. Bizim evimiz Orta Mahalle başında Ayliya'daydı. Satarililer bizim kapımızdan gelip geçerdi. Ben Çamlıdere'denim ama köyümden çok Satari insanını tanırım. Soy soy sayarım ama unuttuğum soylar olur, saymazsam üzülür diye burada yazmıyorum.
Adam, “hocam sen tarihmişsin” dedi, ayrıldık. Aklıma geldi bunları karaladım. Tüm Satari, Ortaköy, Tütüncüler halkına selam. En çok selamı da Satari'ye muhtarlık yapan Paşa Seyis’e. Çünkü yıllarca bana makam şoförlüğü yaptı.
Hadi bir hatırlatma da yetkililere. Devamlı vurguluyorum. Hıdırnebi Turizm Alanı olacaksa en kısa yol Satari yolu. Buradan bir turizm yolu yapılmalı. Orta Mahalle, Tepeler, Düzlük, Kale, Karaorman (kent ormanı olmalı) ve Hıdırnebi hem manzaralı hem de çok kısa. Ele alınmalı.
Duyar gibi oluyorum. Yine uzun oldu. Huyum kurusun. Uzadıkça uzuyor. Daha da uzardı parmaklarım yoruldu. Özür dilerim. Sabır taşınızı çatlatmadan son veriyorum.
Hepiniz seviliyorsunuz. Selamlar.