AKÇAABAT’TAN
Cengiz Bölükbaşı
Bir araba alıyoruz; başlıyoruz ona yeni jant, yeni egzoz takmaya.
Bir tekne geçiriyoruz elimize; ona has mühendislik ölçümleriyle yapılmış kamarasını ya da boyunu kesiyoruz önce.
Allah bizlere nefes alalım diye doğayı veriyor; biz onu ticaretimiz artacak diye kesip o alanı da çırılçıplak bırakıyoruz.
Göl görüyoruz; “bunun dibinde altın vardır” deyip bin yıllık güzelliği talan ediyoruz.
Bu ülkede Salda Gölü’nden kamyonlarca malzeme alındığında “laboratuvara götürüyoruz” diye bir geyik çıkartmışlardı, hatırlayın.
Daha fazla kazanabilmek için ormanları maden arama yerine çevirdik. Oysaki bundan yıl öncesine kadar bu topraklarda ormanlar hariç her yerde petrol aranabilirdi.
Kılık kıyafetlerimizde de aynı aşırılığı yapmaya başladık. Elbette herkesin giydiği kendine fakat ciddi anlamada teşhirci bir nesil ortaya fırladı. Ve yine ona mukabil karşıt görüşün hortlaması...
Eskiden türban sorunu vardı. Türbanlı bacılarımız kamuda mobbing altındaydı, şimdi başı açıklar. Eskiden müdürlerin sorunu personelin iş yapıp yapamayacağı idi, şimdi sosyal medyada ne yapmış, kimi beğenmiş, bizimkilere beğeni yapmış mı sorusu oldu.
Yani elimize ne geçiriyorsak onu öyle hallaç pamuğuna çeviriyoruz ki çok şükür ne bize yar oluyor ne de yanına bırakıyoruz karşımızdakinin.
Sonrasında sıfıra sıfır.
Neyse bu kadar lakırdının nereye geleceğini yazayım
Hafta önce şehirde kızılca kıyamet kopmuş da bizim haberimiz olmamış. Neymiş efendim Başkan Yardımcısı Cevdet Bayraktar bir saygısızlığa maruz kalan sanatçıdan özür diledi. Bizim gazete de bunun için manşet atmış. Manşeti İsmail Topal attı elbette.
Ama ben bu manşeti anlayamadım. Ne olmuş ki? Akpınar Mahallesi Muhtarı belediyeyi bir grupla basmış da belediye bundan dolayı özür mü dilemiş? Hayır, ortada bir gerçek var, bir de itiraf var: Belediye Kültür Müdürü Turhan Bektaşoğlu birilerinin yanlış yönlendirmesinden kaynaklanan durumla hiç yapmayacağı bir şeyi yapmış ve çıkmış sanatçıya hiç de hoş olmayan bir davranışta bulunmuş. Hâlbuki, Turhan Bey’in işi bence protokol koltuğunda oturup bu büyük organizasyonu profesyonellere bırakmak olmalıydı.
Biz Akçaabat’ta muhteşem işlerin altına imza atan Turhan Bektaşoğlu’nu yerden yere vurmuyoruz lakin bir sanatçıya yapılan saygısızlık var ortada. Bu saygısızlığı bulunduğu kurum adına özürlerini bildiren bir yazı kalem almış Cevdet Bayraktar. Mahallenin ortasında yapılan hakaretin tenhada özrü kabul edilir mi? Sanki boncuk bulmuş gibi şehrin bazı geri planda kalan ağababaları “Vay efendim bu nasıl özür dilermiş?” demeye başladılar. Nasıl olur bu? Özür dilemek kötü bir şey midir?
Türk Devleti İsrail’den mi özür diliyor; “Çocukları katlettiğiniz için protestolar yaptık, bağışlayın” mı diyor?
Efendim Akçaabat Belediyesi’nde bir ilkmiş, kurumsal özür dilemek meselesi. Eğer öyleyse bu yapılan 140 yılın en doğru hareketidir. Fen İşleri’nin özür tabelaları var ya huuu. Nedir bu kutsiyet? Mesela aslında kutsiyet değil arkadaş meselesi, ahbap çavuş meselesi. Benim patronum bu işi köylülüğe döktü. Bu arada ben de Akpınarlıyım yani namı diğer “Gozoysalıyım” çok şükür.
Cevdet Bayraktar Akçaabat’ın en kibar adamlarından biridir. Onu incitmek, onun için ilke ortaya koyanları da incitmek olacaktır.
Bu incitmek ise Akçaabat’ın gelişmesinde çokça katkısı olan, 1970’li yıllarda halkının topladığı parayla aldığı iş makinasıyla medeniyetin ilk ışığı olan kendi yolları açmakla başlayan, devamında diğer köy yolları açılsın diye şahsi dozerlerini bedelsiz o yolların açılmasında kullanan, yaptığı yemekler ve lokantacılık sektörleriyle Akçaabat ilçesinin tanınmasına ve binlerce insanın iş kapısı açılmasına vesile olan, kendi sağlık ocağını yapan, kendi okulunu inşa eden, gurbetçileriyle memleketin ekonomisine ciddi katkılarda bulunan Akpınar halkını da gizli bir biçimde kötü göstermeye çalışılmış gibi göründü. Bu olmadı. Yakışık almadı. Örnek verirken daha hassas, daha dikkatli olmalı benim patronum İsmail Topal ya da yaşlandı sanırım.
Ayrıca ne olsun isterdi sevgili patronum İsmail Topal? Kavga devam mı etseydi? Şehir mi karışsaydı? Huzursuzluk devam mı etseydi? Herkes olduğu yerin bir gün geçici olduğunu bilsin.
Efendim şu Kent Konseyi seçimleriyle ilgili birkaç cümle yazıp kapatmak istiyorum bu bahsi.
Kent Konseyi seçimlerinin seçim kararı alındıktan sonra çok çaba sarf ettim Mehmet Salih Köse’nin karşısında bir aday çıksın diye! Sebebi de geçtiğimiz hafta bu konuyla ilgili bir yazı yazdım. Kim koltuğuna tek başına seçiliyorsa bir ay geçmiyor başlıyor “kardeşim ben istemedim de seçildim” demeye.
Ben yazımda Mehmet Salih Köse şöyledir, böyledir demedim. Demem de. Bana ne. Eleştirmek ise kişinin geçmişindeki başarılarına ya da başarısızlıklarına bakılır. Akçaabat’ın eski Milli Eğitim Müdürü kendisi. Hatta sanırım Demirel’den bile fazla gidip geldi o göreve.
Bu yazımın temeli Akçaabat’ta şu an kendi Yürütme Kurulu’nda olanların yarısından fazlasının Mehmet Salih Köse’nin ardından iyi konuşmamalarıydı.
Tabi bunu bir tek Mehmet Salih Köse anlamdı ki, geçtiğimiz hafta yazdığı yazıda aldı eline satırı vurdukça vurdu bize. Ne şeytanlığımız kaldı ne karanlık kalpliliğimiz ne mesleğimizi kötüye kullanmamız. Yazayım da sizler de okuyun yazısını.
Buradan yazayım açık açık da anlayın kıymeti Başkan. Neredeyse her oturup kalktığınızda arkanızdan konuşan grupla bir beş yıl daha görev yapacaksınız. Ben bunu buradan yazayım da siz haftaya ne yazarsanız yazın.
Bana soracak olursanız da Kent Konseyi adına çok başarısız dönemler geçirdiniz, umarım bundan sonra geçmişteki hatalarınız eksikliklerinizi görür yeni döneme sizi tercih edenlerle güzel yollar yürür şehrimize daha önce hiç vermediğiniz katkıyı verirsiniz
Bu arada bende yazımı gündüz huzur içinde efil efil esen bir rüzgarla keyifli bir biçimde Çanakkale’de Asos’ta yazıyorum.
Rahmetli Zagerali Mehmed vardı eskiden bizim şair yazar mütefekkir müverrih Sebahattin Şentürk’e hitaben şöyle dedi “biliysan goniş, bilmiysan gürülti etma.”
Kıssandan hisse yaz sıcağında yazı yazmanın oldukça fazla tedavileri oluyor.
Kalın sağlıcakla...
Bu yazıya cevap olan köşe yazısı:
https://www.akcaabatgazetesi.com.tr/kose-yazilari/sevgili_cengize_zorunlu_bir_cevap-699.html