OLMAK YA DA OLMAMAK
Dr. Mimar
Pelin Durmuş Hocaoğlu
pelinnil8@gmail.com
Üniversite yalnızca bir mesleğe adım atmak için değil; insanın kendi kimliğini tanıması, hayata nasıl bir iz bırakmak istediğini anlaması için eşsiz bir alandır. Ancak ne yazık ki birçok genç, yıllarca sadece “kazanmak” için koştuğu bu yolun sonunda durup “Ben kimim, ne istiyorum?” demeye fırsat bulamadan, bir sonraki hedefe -mezuniyet, iş, kariyer- doğru sürüklenmeye başlar. Oysa üniversite yılları, meslek edinmenin ötesinde; çok yönlü düşünmenin, farklı bakış açılarıyla karşılaşmanın, kendi iç sesini duymanın ve o sesi geliştirebilmenin zamanıdır.
Peki üniversitede çok yönlü gelişim ne demektir?
Bu, yalnızca derslerde başarılı olmanın ötesine geçmek demektir. Farklı düşünce biçimleriyle karşılaşmak, okuduğun bölüm dışında başka alanlara da ilgi duymak, kulüplerde aktif olmak, sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, seyahat etmek, bazen yalnız kalmak, bazen hiç tanımadığın insanlarla aynı masaya oturmak... Kısacası hayatı sadece bir mesleğin dar çerçevesinden değil, geniş bir perspektiften anlamaya çalışmak demektir.
Üniversite yılları, sınavlarla geçen lise döneminden farklıdır; burada “başarılı olmak” sadece notla değil, bakış açısıyla, katılımla, üretimle ölçülür. Sadece mühendis, mimar, öğretmen, psikolog olmak değil; düşünen, hissetmeyi bilen, kendine ve başkalarına karşı sorumluluk taşıyan bir birey olma yolculuğudur esas olan. Çünkü hayatın zorlukları yalnızca teknik bilgiyle değil; eleştirel düşünme, duygusal dayanıklılık, iletişim becerisi ve değerlerle karşılanır.
Üniversite, tüm bunları geliştirebileceğimiz nadir dönemlerden biridir, bir anlamda kendinle tanışma alanıdır. Ailenin, okulun, toplumun senden beklediği rollerin ötesine geçip “Ben ne istiyorum?” diye sorma cesaretini bulduğun bir evredir. Kimi zaman bir derste öğrendiğin bir fikir, kimi zaman bir arkadaş sohbeti, bazen de tek başına geçirdiğin bir gün, hayata bakışını değiştirebilir.
Bu yıllar; sadece öğrenme değil, sorgulama, kabuk kırma ve yeni yollar deneme cesaretinin de zamanıdır. Yeri gelir başarısız olursun, yeri gelir yönünü şaşırırsın ama işte tam da o anlarda kim olduğunu, nereye ait olduğunu, neye değer verdiğini fark etmeye başlarsın. Üniversite, yalnızca bir meslek edinme değil; kendini tanıma, kendine alan açma, kendi yolunu inşa etme sürecidir.
Bu sürece hakkıyla katılmak, mezuniyet gününden çok daha derin bir kazanım bırakır insana: Kimlik.
Ben Pelin. 2006 yılında adım attığım KTÜ Mimarlık Bölümü, yalnızca bir meslek edinme yeri olmadı. Orası; düşündüğüm, sorguladığım, büyüdüğüm, zaman zaman tökezlediğim ama hep yeniden ayağa kalktığım bir yerdi. İlk eskiz defterimi açtığım o günle, yüksek lisans ve doktora tezimi teslim ettiğim gün arasında sadece bilgi değil, bambaşka bir ben birikti. Kendi sınırlarımı keşfettim, cesaretimi ölçtüm, seçimlerimin sorumluluğunu taşımayı öğrendim. Bugün hâlâ aynı fakültede misafir öğretim üyesi olarak bulunmamın nedeni, yalnızca bir üniversiteye bağlılık değil. Bu yolculuğun bana kattığı derinliği, kim olduğuma dair farkındalığı ve hayata bakışımı değiştiren deneyimleri hâlâ içimde taşıyor olmamdır.
Hayat, bir kâğıda yazılan notlarla değil, yaşadığımız deneyimlerle şekilleniyor. O yüzden sadece bir diploma değil, anlam dolu bir yolculuk peşinde koşalım. Kendinize kulak verin, kendi sesinizi bulun. Çünkü kim olduğumuz, ne iş yaptığımızdan çok daha fazlasıdır.
Kalın sağlıcakla...