KÖŞE BUCAK
Mehmet Salih KÖSE
Eğitim Uzmanı
Bir de şu dünyamızın ses hazinesi; bizim makama dönse... Güzel sesler duysak çevremizde. Gürültü, akortsuz ses bu dünyanın bir başka çilesi. Bilhassa amaçsız çalınan korna sesi, konuşma debisi, kaba sözler, bağrışmalar sağır ediyor dünyamızı. Son yıllarda yeni açılan yollarda, sabaha yakın veya gecenin ortasında gençlerin araba yarıştırmaları gürültünün dehşetini yaşatıyor insanlara.
Motosiklet tutkusunun yayılması, ticari amaçla kullanılmaları ayrı bir sorun yaratıyor toplumda. Bilhassa "kuryeler" kural tanımaz; kaldırımları araçların işgal etmesi yanında bir de motosikletler için yol olarak kullanılması, yayaları mağdur ediyor. Trafikteki karışık durum şehirlerdeki sakinliği hallaç pamuğu gibi söküp atıyor.
Yerli yersiz, izinli izinsiz sanayi kuruluşları, bazı yerlerde sarhoş çığlıkları, aşırı müzik sesleri, beton mikserleri, pazarcı bağırtıları; şehirde olması gereken ahengin yerine gürültüyü bırakıyor.
Yeni bir genç türü var. Kuş markalı eski araçları alıp, makaslarını kesiyor ve yerde sürünerek yürüyen araçlar. Arkalarına takılmış çift egzozların çıkardığı ses, kulakları tırmalıyor. Gürültü, dünyamızı işgal etmiş, gençlerin beynine girmiş. Bizler, şehirlerde ruhumuza huzur verecek çiçekleri arıyoruz. Yanılıyoruz, vakit çoktan geçti. Çorak ve yavan bir kültür ikliminin kurbanlarıyız. Yumuşak bir ses armonisi, şarkılarda bile kalmadı. Eski şarkıların içimizi doyuran doyumsuz hazzı, yerini "rep" denilen bol gürültü ve anlamsız sözlere bıraktı.
Ömür merdivenin son basamaklarında kulaklarımız bu dünya gürültüsüne alışamadı. Şarkılar kulağımıza hiç de hoş gelmiyor. Bağırmak, sanat diye sunuluyor insanlara. Küfürlü maçlar, yüzümüzü kızartıyor. Düğün konvoyları, asker uğurlamaları, boşa silah sıkmalar, pazarcı bağırtıları, simsarlar... Yeni bir kültür. Adı yüksek ses ve bol gürültü.
Vakit geçerken, şunu da çok daha iyi anladık. Bu gürültülü dünyamızda, gökten bombalar düşerken toprağa, gürültü patırtı, toz toprak içinde kalan bir dünya var. Bu bir kurgu bu yeni bir proje, teknoloji ürünü. Çocuk oyunları, oyuncaklar bile gürültü üzerinden şekilleniyor. Medeniyetin soylu efendileri bu sesi galiba çok seviyor ve bilinçli yayıyorlar. Onlar, sessiz bir dünya istemezler. Gerçek dünya ve gerçek meseleler bol gürültü içinde kaybolup gider. Meclise bakıyorsun gürültü, gece, gündüz televizyon programları bol gürültü pazarlıyor. Tartışmanın gürültülü olanı, sanki halkın hoşuna gidiyor. Particiler gürültülü konuşma yapmaktan çok çok hoşlanıyor.
Bu dünyaya huzur getireceğini vaat edenler; devamlı gürültülü teknoloji diyorlar. Uzayı bile gürültüye boğdular. Onların derdi güllük gülistanlık, huzurlu bir dünya değil. Tek dertleri para... Kapital... Onlar bunun için, parayı mabut, bankaları mabet yaptılar. Çalıp oynuyorlar, dünyanın gürültü derdi onların değil.
Son sözlerim ilgililere.
Hiç değilse küçük küçük kasaba ve mahallerde gürültüyü önleyecek tedbirler alın. Şu şehirlerdeki gürültü çıkaran, kaldırımları işgal edenlere, trafikteki kör dövüşüne karşı herhangi bir önlem almayacak mısınız? Şehirlerde hastaneler var. Hastalar var. Hani bu şehrin durakları? Kaldırımlar, yayaların mı yoksa araçların mı? Bir karar verin. Çıkın dolaşın şu sokakları. Halkın dertlerini dinleyin, sorunlarını çözün. Trafikteki bu kargaşayı önleyin. "Korna dili" oluşturan dolmuşçuları da eğitin. Eski çağlarda yaşamıyoruz artık. Elinizde kameralar ve görevli insanlar var.
Eskiden, şafak vakti sadece horozlar öterdi, müezzinler sabah ezanı okurdu, o kadar. Şimdi onlar susmuş, sokakları işgal etmiş "bay gürültü..."
Zaman çok geçti, bizler bu yolun sessiz yolcularıyız artık. Yine de kulağımızı tırmalıyor gürültü.