Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 28.05.2024 11:33

GÜNEŞ BİZİMLE DOĞARDI

Bir ülkede güneş öğretmenle doğardı. Öğretmenin gökyüzü kadar ışığı vardı çocuklara vermek için. Bu ışık vururdu dağlara, taşlara, ıssız yurt köşelerine. Karanlıklara düşmandı öğretmen. Her köyde, her belde ve şehirde gerçekler üzerine gölge olanlar öğretmenin ayak sesini duyunca çekilip giderdi.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

Sönen ocaklara ateş verirdi öğretmen. Ocaklar, aydın günlere doğru beyaz bulut olup yükselsin diye.

Bu sebeple karanlık, kindar, kızgın gözler ‘yaban’ olarak bakardı öğretmene. Çizdiği her doğruya bir olumsuzluk kulpu takar ve öğretmenin önünü kesmek isterdi.

Şimdi iyi öğretmenler her çocuğun yüreğinde bir iz. Öğretmene düşman olan insanların da o yıllar kimler olduğunu gayet iyi biliyorduk. Ama öğretmen o engellerden, tehditlerden korkmadan en güzel mavilikleri, en güzel beyazlıkları vermek isterdi körpe beyinlere. Çünkü ışık için adanmış yüreği çocuk için, barış için ve sevgi için çarpardı. Hep adımları güneşin olduğu yere giderdi. En güzel doğa, vatan şarkılarını sınıfta söyler, öğretirdi çocuklara. Vatan kutsal, bayrak kutsal, çalışmak ve üretmek en büyük ibadettir derdi. Hep dallar çiçek çiçek, tarlalar yeşil olsun isterdi. Ayrık otlarını, dikenleri, elleri ile söküp yerlerine bir gül, bir zeytin, bir meyve dikerdi.

Eğer yönetenler dinleselerdi öğretmeni, farklı bir dünya olurdu yer yüzünde. Hiç değilse kara bulutlar gider, masmavi gökyüzü her sabah "günaydın ey insanoğlu" der, karşılardı bizleri. Hiç değilse savaşlar hiç olmaz, barış olurdu yeryüzünde.

Öğretmenin girmediği, adım atmadığı yerde, açsa da çiçekler, parıltısı az olurdu. Şarkılar, türküler susar, ağıtlar yakılır.

Bugün bakıyorum yine aynı öğretmen. Ama sanki biraz misyonundan uzak. Sımsıkı kenetlenme yok. Çoğu suskun. Bir makam için çok çabuk alışmış bazı insanlar karşısında düğme ilikleyip, eğilmeye. Küçük çocukların mutluluk bağırtıları bir şey vermiyor onlara. Öğretmenin, sevgi gülüşü kaybolmuş sanki.

Yollar sanki hep güneşe dönük değil artık. Kapılar kapalı, içleri karanlık.

Kocamış dünya hâlâ dönüyor. Ama sanki dümende yok öğretmenler ve çarklar bozuk. Bu sebeple tükenmiyor dünya üzerinde acılar.

Öğretmeni, tutsak almış birileri. Bilgenin ağacı değil artık öğretmen. Bilgi özel yerlerde, özel kutularda satılık. Işıyan yeni günde, sanki umut yok.

Hatırlar mısınız çocukluğunuzdaki öğretmenleri? Size, her sabah mutluluğu sunan. Sizler mutluluğu koşarak kucaklayan. Nasıl koşardınız, hatırlayın, öğretmeninize en önce “günaydın öğretmenim” demek için. Kıvanç duyardınız öğretmeninizle.

Mesela benim hâlâ aklımdadır ilkokul üçe kadar beni okutan Cemal Durgun Öğretmen. Dördüncü sınıf ve beşinci sınıfta beni çok etkileyen Türkan Dumanoğlu Öğretmenim. Okul Müdürlerim Salih Zeki Değirmencioğlu, Mustafa Elmas müdürlerim. Rüzgâr eser, dalından düşerdi ayva. Koşarak alırdık ama önce öğretmenimize götürür verirdik. O da bize “senin olsun ama yıka ve öyle ye” derdi. Nasıl unuturum o sıcak güzel sesi. 

Artık açık konuşmak gerekir. Bugün öğretmenlik rolü sanki değişti. Artık iyi ve zengin öğrenciyi seviyor öğretmen. Özel okullar var. Bilemeyiz ne var ne yok oralarda. Oralar bize uzak. Ama bol reklamla, işleri güçleri zengin, varlıklı ailelerinin çocuklarını avlamak.

Ben, sanki eski kafa, eski öğretmenlerimi arıyorum. Okul arkadaşlarım vardı hepsi öğretmen olarak yayılmışlardı yurda. Hiçbirinden duymamıştım öğrencisi hakkında şikâyet. Düşünmezlerdi para pul.

Neden yazdım bunları derseniz; beni etkileyen iki olay üzerine kafama takıldı bu düşünce. Birisi İstanbul'da bir okulda ‘ders ücretlerini zimmetlerine geçiren yöneticiler’ haberi. Bir diğeri, benim ilçemde, okulun bahçesinden trafiğin aktığı caddeye, demir parmaklıklar üzerinde atlayan çocuklardan haberi olmayan idare ve bahçe nöbetçisi öğretmen. En çok da okul yanında bulunan dondurmacıdan dondurma almak isteyen çocukların ellerindeki paranın dondurma almaya yetmemesini gözlemek. (Ben “çocuklar paranızı cebinize koyun, dondurmanız benden” dedim ve dondurmalarını aldım verdim. Çocuklar gülümsedi ama hâlâ nöbetçi öğretmen “sen kimsin, in misin cin misin?” diye sormadı. Hatta beni görmedi.) Sanki hiçbir şey, umurlarında değil öğretmenin. Acaba neden? İdareci mi? Masasında oturur, kimse gelip oturmasın diye. Haberi yoktur okulunun çevresinden. Hepsi böyle mi? Yok yok. Görevini doğru yapan öğretmen ve yöneticilerin ellerinden öperiz. Bizim sözümüz görevini aksatanlara. Teneffüs arasında, öğle tatilinde öğrencisinin ne yiyip içtiğinin farkında olmayanlara.

Sekiz dokuz yıl oldu eğitim dünyasından uzaktayım. Ama sessiz ve uzaktan çevremde eğitimden ve öğretmenden gözlemlerim var. Bakıyorum dert var ve soğuk var eğitim dünyasında. Bakmayın o yaldızlı sosyal medya görsellerine. Gidin herhangi bir okulun çevresine gözleyin. Görevini çok iyi yapan da var, hiç yapmayan da.

Kimi zaman bir okulda iyi bir öğretmenin ufacık bir kıvılcımı tüm okulu güzellik iklimine taşır. Ama bilhassa sendikalar ve sendika ağaları okuldaki öğretmenleri düşürdü birbirine.

Dünyada güneşi öldürmeyecek tek meslek vardır öğretmenlik. Güneş ölürse çocukların dünyasında ve aklında, bu dünyada kapkara, iri bir mürekkep lekesi olarak kalır.

Bu sebeple ülkeler ve bizim ülkemiz öğretmeni iyi yetiştirmeli. Sorunlarını çözmeli. Özlük sorununu gidermeli. Topluma bu meslek saygın bir meslek olarak anlatılmalı. Öğretmenler de kendi mesleklerine sahip çıkmalı. Son yıllardaki özensizlik ve düzensizlikten arınmalı. Çünkü öğretmen bu dünyanın aydınlık çiçeğidir. Bunu herkes böyle bilmeli.

Her çağda sayısız şafaklar vardır. Her gecenin de yıldızları olmalı. Şafak da yıldız da öğretmendir. Öğretmensiz bir dal kurudur. Suyu çekilmiş bir dalda ne çiçek açar ne de meyve olur.

İçim ezile ezile yazıyorum bunları. Son yıllarda öğretmenin düştüğü konum üzüyor beni.

Karanlıkları aydınlatmak için yıllar boyu uğraş veren öğretmenlerime binlerce teşekkürler. Öğretmenlere saygı öldü. İşte üzüntüm bundan.