KÖŞE BUCAK
Mehmet Salih KÖSE
Eğitim Uzmanı
İnsanlar neler yapmışlar böyle? Kimi doğru kimi çok çok yanlış. Bir arada yaşamanın kendilerine kazandırdıkları var. Bir arada yaşamanın kendilerinden aldıkları da var. Kâr zarar hesaplaması yaptım. İnsanımız yanlış hesap yapmış. Çoğu işin sonucu zarara çıkıyor.
İnsan uğruna ölecek değerler yaratmış. İnsan bir kişilik, bir millet oluşturmuş. Çevreye yayılmış, serpilmiş, kendi tarihini yaratmış. İnsanda hayret edilecek bir dinamizm var. Bana bunu anlatıyor çevrem, gördüklerim.
Düşünmeye başlıyorum. İnsan dinamizmi sanki kültürün aleyhine olmuş gibi geliyor bana. Üretim, üretim biçimi değişmiş. Toprağa bırakılan tohum değişmiş. Paylaşım değişmiş. Şimdi sorsam gençlere ‘imece’ nedir diye şaşkın şaşkın bakarlar gözüme.
Şaşkın bir ördek gibiyiz. Hâlâ kaybettiklerimizi arar olduk. Dostluk, arkadaşlık, yardımlaşma yok artık. İnsanlar benmerkezci oldu. İhtiyaçlarını karşılamak için açgözlülük hastalığına tutuldu. İnsanoğlu değerlerini “sırası geldiğinde alırım” diyerek geçim derdine düştü. İki katlı, üç katlı cumbalı evler bir tarafta bırakıldı. Kentlerin çekiciliği, kırsalın iticiliği insanı iç göçe zorladı. Bunu fırsat gören uyanıklar yıktılar ve yerine kişiliksiz, yapay, çirkin öcüler kurdular. Şehirler bundan mustarip, bundan dertli.
Boztepe bağlar içinde bir tepeydi; şimdi küskün hayata. Hatta okumuş yazmışlar bu rant denizinde yüzme sarhoşluğuna tutuldular. Bireysel olarak kazanç amaçlı yeni bir kültür yaratma peşinde koştular. İnsanlar topluma yabancılaştı. Hatta yazarlar, çizerler, yönetenler “bakın, doğrusu budur” diyerek niteliksizliği medeniyet diye bize sundular. Hatta bazı yöneticiler bu böyle olacak diye emir bile verdiler, yasa çıkardılar. Biz hayretle baktık, “ne diyor bu yahu?” bile diyemedik. Belki de bizlerde o rüzgâra tutulduk. Kâr ediyoruz sandık. Koca bir Boztepe, baktık bir sabah kılık ve kültür değiştirmiş.
Şimdi benim gibi sabah sabah yaşadığımız şehirlere bakıyoruz. Şimdi utancımızdan elde avuçta ne kaldı sorusunu bile soramıyoruz.
Beni derin düşünceler aldı.
Benim şehrimde köşede koca güğümü ile sabah kahvaltısı için süt satan, dövme dondurma yapan Sütçü Ali yok. Dondurma bile ithal. Hani nerede yaz döneminde soğuk soğuk şırasını içtiğimiz Şıracı İsmail? Şeker Usta'nın tophanesi yok. Sabahçı kahvelerinde simit, çay, zeytin, peynir ile yapılmıyor kahvaltılar. Şimdi benim çözemediğim yabancı isimde yerler var. Salı günleri karcığar makamı ile sebze satan zerzevatçı, süper markete yenilmiş, sesi kesilmiş. Ahşap evleri onaracak usta kalmamış. Taşı işleyecek usta yok. Doğru dürüst asfalt dökecek, parke döşeyecek insanlar yok. Dün yapılan bugün sökülüp tekrar yapılıyor. Sorun döşeyen ustada. Kaldırımlar bozuk, yollar delik deşik. Bir yağmur yağınca Karadeniz'de, çamura bulanıyor şehirler. Boztepe yamaçları dik. Her an coşarak gelecek sular şehir için bir tehdit.
Eski taş plaklar artık nostalji. Antika diyorlar onlara. Ancak antika dükkanlarında, Rus pazarında satılır. Tamburi Cemil Bey'i dinleyen genç yok artık. Onlar için cıstaka cıstaka yabancı müzik. Dövmeli kollar, bacaklar bilmem hangi Afrika kökenli dansta. Horonun ritmi bile değişmiş.
Sahillerde uyuşturucu pazarlığı. Caddenin ortasında arabasını durdurmuş sohbet eden insanlar. Arkadan gelen araç kimin umurunda?
Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun, Hasan İzzet Dinamo'nun, Sebahattin Eyüpoğlu'nun bu toprağın çocuğu olduğunu kaç genç biliyor? Şehit edilen İstanbul Başsavcısı Mehmet Selim Kiraz'ın çocukluğunun Akçaabat Gıranba'da geçtiğini kaç Akçaabatlı bilecek? Şarkılar ya arabesk veya hiç dinlemediğim ve bilmediği rap.
Birlikte yaşamanın tadı kaybolmuş. Herkesin eli diğerinin eteğinde. Aman durma çek, yukarı çıkmasın. Haset, kıskançlık, dedikodu en moda eğlence. Öğretmenler bile bu modaya uydu kılık değiştirdi bir gecede. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” denilirken şimdi öğretmen öğrencisi tarafından öldürülmekte.
Sabah sabah kalktım, geleceğe gidecek yolları arıyorum. Üzülerek ifade edeyim, galiba her basamağına hamsi kokusu sinmiş karanlık, asansörsüz apartman basamaklarından. Yağan yağmurla vıcık vıcık olmuş çamurdan. Rap müzikten. Dünyada ne olup bitiyor anlamamızdan.
Düşüncelerimin sonuna geldim. Bunlarla gelecek olamaz. Bunlar aşmamız gereken engeller diye düşündüm. İşte o zaman Boztepe gülümsedi hafif hafif başını salladı, “doğru, doğru” diye onayladı sanki beni. Sonra “bana bak, bende, Ahi Evran'da, rüzgârla dalgalanan bayrakta birazcık kültür kaldı” dedi. “Yeni kuşak yeniyi yaratırken bunlara da belki bakar” dedi.
Gün gelecek çocuklar soracak bize: “Boztepe ve şehirler bu hale gelirken, sizler neredeydiniz?
Üzgünüz, aciz kaldık güçler karşısında. Evimizi, kentlerimizi koruyamadık.
Çocuklarımıza dağ olacak ve yaslanacakları güzel Boztepeler bırakmalıyız. Dağlar da gittikten sonra, yaylalar da aynı acıyı yaşadığı müddetçe kimse bizi affetmez. Bir şehirde kültür elden giderse o şehir ölür. Değerler değersizleşirken insan olan bir şeyler yapmalı. İnsanız inancımız ve değerlerimiz için yaşıyoruz.
Bu sabah Boztepe ve kentim ile bu duyguları paylaştım. Sadece yetiştiğim Fatih Eğitim Enstitüsü’ne şöyle el salladım uzaktan. Oradaki dostlar, arkadaşlar aklıma düştü. Kimi gitti kimi kaldı. Gidenlere üzgünüm ben.
Hepinize güzel günler.