Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 07.01.2025 10:43

CEVİZ AĞACI

Bugün bir kitap okudum.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 Bir seyahatname.  Şaman mistisizminden bahsediyor bir bölümünde. Halk hekimliğinden, efsundan. Koç mezar taşları, altları delikmiş. Çocuklar hastalanmamak için bu delikli taşların altından geçilirmiş. Ayrıca yeni doğan erkek çocuğun eline, kahraman olsun diye kurdun sağ ayağı verilirmiş. Kazakistan'da bu koçun kulağına dönüşmüş. Güzel bir anlatım. (İran İzlenimlerim-Yazarı Dr. Enver Uzun. Bulun okuyun, tavsiye ederim.) Bu bölümü okuyunca aklıma geldi Ceviz Ağacı.

Ceviz Ağacı dedim ya bildiğiniz ceviz işte. Hadi hep beraber şu ceviz ağacına doğru biz de bir yolculuk yapalım.

Çoğu sayfa arkadaşım öğrenmiştir, ben Akçaabat Orta Mahalleliyim. Bu mahallenin kültürel, efsanevi özellikleri var. Herkes bir resmini çeker paylaşır ama bilmem kaç kişi hikayelerinin peşine düşer. Alt yapı yönünden bazı sorunlar yaşasa da yıllarca direnmiştir bazı olumsuzluklara. Bazı imajını korumuştur, hikayeleri unutulsa da.

Öyle bir bölge, mahalle ki geçici misafirlerine karşı hoş görülü, kalıcı sakinlerine (çok az kaldı) karşı çekici ve cana yakın. Hadi o zaman bizim Ceviz Ağacı yolculuğumuz başlasın. 

Önce gelin; Orta Mahalle’yi Dürbinar’a bağlayan köprü üzerinde buluşalım. Köprü dedik ya onunda efsanevi hikayesi var. Güya altında bir kazan altın varmış. Bu sebeple buraya araştırmaya geldi Ankara'dan ünlü isimlerin çocukları, altın aramaya. Definecilerin boş hikayeleri ama inanan var inanmayan var. Şehirler biraz da efsanelerle yaşar. 

 Önce top oynadığımız geniş bir alan (çok küçük çocuklara göre) Doğusunda su arkı, üstte hayata tutunmaya çalışan Kâtip (Mumcu) Dayı ve eşi, bahçede mandalina ağaçları. Kâtip Dayı ilçede esnaf. Her Kurban Bayramı’nda mutlaka keserdi iki tane koç. Biz top oynarken, gürültü yapsak bile hiç kızmazdı. Pencereden bakar, bahçeye çıkar seyrederdi hafta sonu top oynayan bizleri. Ara sıra bahçeye çıkar; gol atan arkadaşımıza bir mandalina atardı. Arktan geçen suyu keserdi ara sıra. Misafirleri gelirdi zaman zaman taksi ile Trabzon’dan; ya kızları veya oğulları.  Top dereye düşerdi, korkardık farelerden. Bahçede çapa yapan Cemal Amca atardı bize topu. Zaman zaman çıkardık deredeki karaağaca tırmanmış üzüme. Kimimiz üzüm toplar yerdik. Kimimiz çitlembik. Bırakalım çocukluğumuz orada kalsın. Güzellikler içinde.

Biz, yavaş yavaş çıkalım merdivenlerden. Solumuzda Akın Koç'un baba evi. Babası hep fötr şapka takar, şık giyerdi. Her zaman iki gazete olur cebinde. Hafta sonu gazete sayısı artardı. Kız kardeşi vardı Akın’ın, ismi Deniz. On sekiz merdiven sonra küçük harman. Çelik çomak oynadığımız yer. Üste Usta'nın evi. Usta biraz asabî, eşi çok iyi biri. Komşuları Civelekler. On metre toprak yol. Yürüyoruz, sonra karşımıza çıkıyor merdivenler. Bir patika Fikretlerin evine gidiyor. Kapılarında dut. Kara Ahmet derlerdi babasına. (Öztepe, Tekel’de çalışırdı) Mahalleli toplanır, potlu veya beyaz çarşaf açar, silkeler dut ağacını, dökülen dutları paylaşır oturur yer. Zaman zaman kasnakta el işi yapar kardeşi Hafız; dantel örer çevrenin kızları, dut ağacı altında. 

Kıvrılan merdivenlere yöneliyoruz. Sağımızda yüksekte bir bahçe. Etrafından kırmızı güller sarkar. Ayrıca kara erik ve erken veren incir ağacı. Burası Kazık Şükrü'nün evi. İsmail, Aydın Pulatkan'ın babaları. Meşhur şiracı. Kapılarında orijinal iki tokmak.  Biri ev sahibi, biri misafir için, el ve parmak biçiminde, pirinç döküm. Güneşin kavurucu sıcağında, üzümden şıra yapmak için üzüm kurusu sererler kapının üzerindeki şimaya. Ayrıca evin hanımı terzi. Gecenin karanlığında çocuklar bu yoldan geçmeye korkar. “Dişarı şeri, Peri” var derlerdi burada. Bu da ayrı bir efsane. İnanan inanır, çocuklar korkar.

Yol, burada ikiye ayrılır. Biri Rus İşgali bitince; gemilere binip giden Ruslara, Ayliya’dan bir pare top atan, buna karşılık veren Ruslar, Dürbinar Mahallesi'ni yerle bir ederler. Bu olayı yaşatan Ali Ağa (Topsakal)’nın iki sarı evine doğru yol gider. Sonra tütün damları. Üstte Tüfekçi Şevket'in evi. Yanında yine perili olduğu söylenen tütün damı. Güya periler gece buraya asıla tütünlere zarar verirmiş. Bu sebeple dam viran, sap yığınları içinde kediler yavru yapar. Margo gelir yavruları boğar. Lanetli yer.

Ceviz Ağacına gitmek için, sert kayalar içine oyulmuş yoldan çıkacağız. Yine sol yanımızda yüksek bir bahçe ve mandalina ağaçları. Burası Yavuzların evleri. Üç kız kardeş, bir anne. Sağ yanımızda Fikret'lerin bahçesi ve incir ağaçları. Salı günleri incir ağaçlarına çıkar Satari'den gelenler. Dipleri dikenli de olsa mutlaka bir incir alıp yemek isterler. Küçük Ayliya'ya vardık. Sol yanımızda Memnune Teyze'nin evi. Yalnız yaşayan bir kadın. Ayliya, Kurban Bayramı’ndan önce alınan boyalı, süslü koçlar, koyunları çocukların getirip otlattıkları yer. Sıra sıra zeytin ağaçları. Zaman zaman bizim de gidip bu ağaçların dibinde ders çalıştığımız günler olmuştur. Hıdırellez, bahar, yaz günlerinde kadınlar gelir; burada oturur, yemek yer, saz çalar eğlenirlerdi. O zamanlar şehirde ailelerinin gideceği yemek mekanları yoktu. Buranın gerçek adı Küçük Ayliya. Hani o bahsettik ya Ali Ağa, top atmıştı Ruslara, top atışı buradan yapılmıştı. 

Ceviz Ağacı görülüyor uzaktan. Yolumuz az kaldı. Yorulduk. Gülmez Osman'ın çeşmesinde bir soluklanalım. Zincire bağlı bakır tastan kana kana bir su içelim. Karayemişler olmuşsa bir salkım alıp yiyelim. Şöyle hayran hayran bakalım Gülmez Osman’ın muhteşem, pembe renkli, üç katlı konağına. Bahçesinde çiçekler, sahlep bahçesi, meyveler. O yıllar, bu iki mahallede oturan çocukların en büyük zevk ve eğlencesiydi Gülmez Osman'ın portakalları, armutlarından çalmak. Hala söylenir, anlatılır "Gülmez Osman’ın portakallarını çalma hikayeleri. Her çocuk mutlaka çıkmış almıştır oradan. Evin başında yine zeytin ağaçları. Rüzgâr esince, insanlar çıkarlar yere dökülen zeytinleri toplamaya. Burada oturanlar, zeytini pazardan almaz, buradan toplar, tuzlar yerlerdi. Gün geldi bakmadık, ihanet ettik o meşhur zeytinlere. Kestik odun yaptık, ateşe attık yaktık.

 Yola devam ediyoruz. Yorulduk, istiriç ağaçları yanında dinlenme taşı. Kimi kına taşı der. Köyden pazara mısır, un, sırtta odun, sap, kömür satmaya getirenler bu taşın üzerine mutlaka oturur dinlenirler. Ellerindeki değnekleri, tütün tabakalarını, bıçakları hatta tabancaları bu orman içine gizlerler. Yolda arama yapılırdı. Kolcular vardı, kaçak tütün arardı. Kolcu Sabri, Kolcu Hakkı, Kolcu Mündali ismi meşhurdu, namlıydı bu kolcular.

Yükseldikçe yükseldik. Kuzeye bakıyoruz masmavi Karadeniz, güneye bakıyoruz dağlar tepeler. Arada sırada havada dolaşan kuzgun, dallarda ağ ören örümcekler. Gafullar arasından fırlayan tavşanlar, sulak yerlerde karşımıza çıkan yılan. Ara sıra dallar arasında geceyi bekleyen baykuş. Burası Büyük Ayliya. Doğuda büyükçe bir Harman. Burada buğday dövülür sezonunda. Erkekler dizilir iki sıra, ellerinde çubuklar, bir ekip vurur diğeri bekler, dövmek bir nakaratla, sıra sıra. Şarkılı türkülü. Buğday ekimi ABD yardımı ile bitti. Ofis buğday dağıttı yoksula, buğday tohumu kayboldu gitti. Bu gelenek de bitti. Daha sonraki yıllar eğlence yeri oldu bu harman. Top oynanır, yarışmalar yapılır, esir almaca, mendil kapmaca, ip atlar kızlar.  Fevzipaşa İlkokulu öğrencilerini buraya geziye götürürlerdi. Bu da okulda bir gelenek. Yıl sonu Aylıya gezisi. Heyecanla beklerdi öğrenciler. Öyle zaman gelir ki burada gökyüzünü kapatırdı uçurtmalar. Ama buranın maskotu, esprisi, hikayesi, ayva ağaçlarını kollasın diye bağladığı av köpeği, ağlayışı, gülüşü ile Gunculi Nine’dir. Hani o meşhur horoncu vardı ya, Günculi'nin Yaşar, en güzel bıçak oyunu oynayan. İşte onun annesi. Oynayan çocuklara su verir. Öfkelense öfkesini belirtmez.

Biz, şimdi gelelim Ceviz Ağacına. Hedefimiz Ceviz Ağacı hikayesi değil miydi? Ceviz Ağacını merak etmediniz mi? Ceviz Ağacı kocaman. Gökyüzünü kapatırdı. Dallarına takılan uçurtmayı almak için çıkan çocuk bile düşmüş ölmüştür burada.  Necati vardı, Safiye Teyzenin evladı, o da düşmüş kolunu kırmıştı. Şimdi galiba Isparta'da yaşıyor. Çok iyi bir koşucu ve futbolcuydu.  Ceviz Ağacı uğursuz demeyin. Dikkatsizlik, kaza, ağacın suçu yok. Ağacın öyle bir hikayesi vardır ki sanki Şamanizm’den kalma. Aynen okuduğum o kitapta anlatıldığı gibi. Herkes duymuş bir öncekinden. Öncekiler de daha öncekinden. Anlatıyorlardı onlar da bir sonrakilere... Sonrakiler de anlatacak daha sonrakilere. Dilden dile, nesilden nesle aktarılmıştı bu söylence, inanış. Tüm bilmezlikler böyle kabul gördü. Hal aldı ve yıllarca devam etti. Belki de Şamanist gelenek geldi bu Ayliaya'da böyle şekil buldu. Bu bölgeye yerleşmişti Türk Boyu, o güne kadar yaşatmıştı geleneği. Kim bilir ne gelenekler var unutuldu gitti.

Şöyle ki; bu ceviz ağacı ulu bulundu. Belki de boyundan. Kökleri vardı derinliklere doğru giden. Bazı kökleri toprak üzerinde görünür; daracık altında geçilirdi. İşte belli günlerde bu kökler altından geçen çocukların yaraları iyileşir, çocuğu olmayan yeni evlilerin çocuğu olur inanışı vardı. Bu sebeple çocuklar ve insanlar Ceviz Ağacının altından zorla da olsa geçmeye çalışır. Geçmeyi başarırsa mutlu olurdu. Dileğim kabul olacak diye sevinirdi. Hatta dallarına ip bağlayanlar da olmuştu. Görünüşü ile ulu bir ağaca benziyordu.

Bir dönem burada yaşamış insanlar tarafından buna inanılmıştı. 

Bu mitler nasıl doğmuş? Bu konuda birçok teori var. Bana göre bu bir Şaman kültürü ve inanışı. Bir zamanlar doğa üstü varlıklara inanan insanlar vardı.

Freud'a göre mitler, toplumun süregelen ortak rüyalarıdır.

Albert Camus, “Mitler insanoğlu yaratıcılığının ve üretkenliğinin dışa vurumudur.” der.

Keşke o Ceviz Ağacı orada olsaydı, bu hikayemsi yolculuk şimdi de yaşansaydı. Şehirler bu tür sıcak renklere, öykülere bürünürse gezgini çok olur.

Yazık. Önce gülleri kuruttuk, sonra zeytin ağaçlarını söktük, damları yıktık. Kartallar, kuzgunlar, kuşlar küstü. Ceviz Ağacını kestik. Artık şehir efsaneleri bitti. Ne dağlarda kayaların sesi ne gökyüzünde uçurtmaların rengi ne de dalgaların ahengi yok artık.

Ceviz Ağaçları, bol efsaneleri ile yaşayan; modern şehirler de yapılırdı. Yapamadık. Yazık, çok yazık...

Ayliya ister küçük olsun ister büyük. Zeytin ağaçları, koca ceviz ve uçurtmalar. Batıl inanış hatıralarımın dönüm noktası. Gençleri bu hatıralardan kopardık.

Ceviz Ağacının kökleri altından geçin, her türlü dileğiniz gerçek olsun.

Okuduğum kitaptan sonra benim de aklıma Ayliya'daki Ceviz Ağacı geldi. Paylaştım buradan, umarım sıkmadım. 

Hepinize sağlık, sevgi ve başarı dilerim.