KÖŞE BUCAK
Mehmet Salih KÖSE
Eğitim Uzmanı
Ağır ağır çıkar merdivenleri otururuz parkta, konuşuruz özenle dizilmiş çiçeklerle.
İnsanlar mı? Gelir geçer, selamsız. Sadece bir kedi gözler bizi köşede. Belki de karnı aç. Bu dünyada bir canlı olarak “biz de varız” sesleri düşer içime.
Bilseydik, bu dünya böyle kanla kirlenecek; gelir miydik, döner miydik? Şimdi dönsek olmaz; binlerce çocuk, çok küçücük, büyümeden solar gider.
Onlar da vardı. Geldiklerinin, öldüklerinin farkında olmadık. Yazık... Acı... Bir de içimizden süzülür gider günah. Gözyaşı dökeriz. Özleme mi, gidişe mi, yok oluşa mı? İçimizde keşfedilmemiş sevgiye mi?
Zalim dünya, belki de zalim olan insan. Yağmur bulutu gibi füzeler, uçuşurken gökte, sevgi ölür. Ağlayan, düşünen yoktur. Akılla, mantıkla çözülmez bu bilmece.
Tragedya dünyası, dram oynanıyor yıllar boyu. Ölüm, kan ve yıkıntı. Peşinden çocukları alıyor bir korku. “Dünya benim” diyen devletleri koruyan baş efendiler köşede, kıs kıs gülmekte. Mazlumu, yoksulu hor görme, küçük görme vebası.
Biz de vardık bir zamanlar böyle hikayelerde... “Bize bir şey olmaz.” Saçma laflar. “Biz büyük milletiz.” Hangi millet küçük ki? Anadolu son yurt, kutsal toprak. Toprağı eşelesen altta kefensiz yatanlar var. Şehitler ölmez şehitler affetmez. Korunmalı; içe ve dışa doğru. Bu dram bu topraklarda da yaşandı bir zamanlar. Hâlâ iştahı kaparmış, dudağını yalayan insanlar var. İçsel kavga, telaşa; kıs kıs gülen, çenesini kaşıyanlar var.
Gerçekleri, doğruları yazalım Anıtkabir defterine. Törenlerde biz de vardık bir zamanlar. Ne yazıyordu o köşede? “Övün, çalış, güven.” Çalış, çalış. Çözümü üretmekte, çalışmakta ara. Lafın değil, çalışmanın ürününü gör. Varlığının bilincinde ol.
Ama yok. Çok güzeldir laf ebeliği. Bütün kabahat slogan hastalığı, sokak başlarını tutmak. Sorumsuzluk. Fırsat bulunca hamhum şaralop. Cukka doldur, kenarda bekleyen çok. Sözü güzel içi müphem." Biz de gördük bir zamanlar. Gördük ama sustuk. Belki de korkudan... Onlar bilir, onlar yapar. Doğru mu? Parası olanın, güçlü olanın, güçlü tekelinde. Sözün gücünde.
Bizler mi? Hala yaşlı kırışıklıklar duruyor yerli yerinde. Bir parktayız kuş seslerine vurgun, çiçek kokuları yayılmakta bedenimize. Geçmişi içimiz, didik didik etmekte. Etrafımızda gri bir sessizlik. Hayaller mi? Çocukça şeyler onlar. Açar oynarız, zaman zaman. Sadece değişmeyen şey sevgimizdir. Kulağımız çevrede, akşam televizyon karşısında bir araba laf. Çoğu bilimden uzak. Azı aydınlatıcı. Kimi eksik.
Gökte yağmur bulutu düşecek toprak aramakta. İklimler de modaya uymuş. Dövmeler, dövünmeler... Düşüşü ani ve felaket. Rengi değişken. Yıkmayı seviyor devamlı. Çevre çamur küpü, yamaçlardan akıyor heyelan. Toprak denizde boğulmakta. Romantik Nisan yağmurları şarkılarda kaldı. O şarkıları, bir zamanlar mırıldayan bizler de vardık.
Bedenimiz Ganita'nın gıcırdayan iskemlelerinde, gözlerimiz ufukta. Bir şarkı çalıyordu gıcırdayan plakta. “Baharı bekleyen kumrular gibi.” Martılar da baş kayaya konar Zeki Müren dinlerdi. Şairler, ressamlar gelir gider. Kemanda Temel Şükrü Doğru, şiirde Gündoğdu Sanımer ve son sahnede Ahmet Selim Teymur. Denizde martı resmi çiziyordu Ceyhan Hoca, Faroz'a renk veriyordu Mustafa Malkoç. Sohbetine doyulmazdı Hüsnü Küçükahmetoğlu'nun. O da bu kıyılarda vardı. Faroz çocuğuydu bir zamanlar. Şimdi dilimizde bir söz: Hüsnü Hocamıza Allah rahmet etsin.
Geçelim bir zamanlar bu topraklarda var olanları, beyaz atlara binip gidenlerinin isimlerine saymaya göz yaşım yetmez. Bir de eklersek peşine anne, baba, eş, dost, arkadaş. Yaratan o kadar su doldurmadı ki göz çukuruna. Evet biz de vardık. Nereden geldik, nereye vardık, nereye gideceğiz? Yaşamak erdemli olmalı. Bunu öğretti bize hayat.
Biliyorum, bu yazıyı okuyanlar şimdi soracaklar: “Ne demek istedin?” Hiçbir şey demek istemedim. Oldu mu bu cevap. Ne düşman tavırlarla bir şeyleri yıkacak değilim. Ne de yel değirmenlerine saldıracak gücüm var. Don Kişot mu? Sosyal medyada çokça var. Kendimi bıraktım sözcüklerin içine, öyle akıp gittim. Sonunda böyle bir yazı çıktı ortaya. Biraz da gülümseyin alaylı alaylı. Belki de bedenimin hududunu aşmak istedim. Sorunlara çözümler bulutlaşırken havada, dünyanın bir parçası olduğum hissine kapıldım. Yükseliş, yok oluşmuş bunu fark ettim. Belki de ruhun, şiddet dolu bölgesini sevmedim. Acı gecenin sabahında kan dökülmesin, ölmesin çocuklar istedim. Hiç değilse bu toplumda böyle düşünen “biz de vardık” hatırlansın.
Biraz da sevgi bıraktım köşeye, güzel dostlarım, arkadaşlarım alsın. Yaylada olan güzel dostları arkadaşları da emanet ettim sarı, mor çiçeklere. Sahillere en beyaz köpüklere emanet ettim. Dünyada patlarken bombalar, ölürken küçük çocuklar, masumlar, mazlumlar, anneler babalar, bilhassa da yoksul insanlar. Yazı karalaması diyerek geçin.
Çok zaman oldu, sular aktı geçti o meçhul köprüler altından, o tarihi taş köprüler üzerinde bizlerin de ayak izleri var. Görün, bilin istedim. Bu dünyada sizin içinizde. Biz de vardık.
Hepinize gönülden selamlar...