Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 02.06.2025 16:46 Güncelleme: 02.06.2025 16:46

BİR TÜRLÜ UNUTAMADIM

İnsanların duyguları var. Duygular insanı biraz daha hayata bağlar. Bugün duygularıma başvurdum. Unutamadıklarım geldi aklıma. Duygularımı küçümseyecek adam değilim.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

Unutamadım dedim ya doğduğum evi, bahçesindeki çiçekleri, ayvaları, erikleri, karayemişleri, incirleri unutamadım. Tütün damını, vagon yolunu, yağmurda üzerine binerek tütün damına ittiğimiz vagonları unutamadım. 

Bizi sabah uyandıran ve yoldan geçen her insana saldıran çil horozu, sokaklara satışı için dizilen tütün taylarını, tütün kabanı önündeki havuzdan su içen güvercinleri unutamadım.

Bazı şarkıların sözlerini, bazı insanların seslerini, ağaların yaylalara gidişlerini, Hıdırnebi’de armut, karpuz, ekmek satan sergileri, Filiz’in Ahmet'in, Davulcu Ahmet'in davul sesini. Emin'in, Ali Aga'nın zurnaya üfleyişini, ritim verişlerini, Arapoğlu Mehmet'in bıçak oyununu, dedem Nuri’nin mahalledeki çocuklara gofret ve şeker dağıtışını, sokaktaki köpeklere et vermesini, jandarmaya düşen köylüleri jandarmadan kurtarışını, eşkıyayı Zera Köyü’ne, o vadiye sokmayışını unutamadım.

Unutamadım okul arkadaşımız Fıtnat ile kardeşim ve benim Akçaabat Tekeli’nin bahçesinde öğle vakti annemin getirdiği yemekleri yiyişimizi, o bahçedeki çiçekleri, salıncakları, denizin ortaokulun birinci katına girişini, Necati Bağdatlı'nın alaycı sözlerini, Bilal Akgönen'in mandolin çalışını, Nizam Dilaver'in futbol oynayışını, Kemal Dilaver'in basket atışını, Ahmet Kukul'un, Afife Ayberk'in, Osman Tok'un, Ali Zafer Özdemir'in ders anlatışını, Yalçın  Karabey'in “anlat adam” deyişini, Necat Birinci'nin ses tonunu, Aydın Berberoğlu’nun akşamları sinema sinema dolaşıp öğrenci arayışını, Reşit Sivrikaya'nın sigara içen  öğrencilere gözcülük yaptığını ve Aydın Hoca'nın elinde değnekle gelmesini görmemesini unutamadım.

Zekeriya Hoca'nın bayramda konuşma yapmasını, yazılı kağıtlarını Fırıncı Şeker Usta'da bırakıp gitmesini, Şeker Usta'nın da bu kağıtlara helva sarıp satmasını, pazar günleri peynirli yapmasını unutamadım.

Anneannemin “olmamışsa hayırlısı belki de budur” sözünü, babaannemin vurdum duymazlığını, işleri oluruna bırakmasını ve “sabret ölmezsin, açlıktan kimse ölmedi” sözünü unutamadım.

 Öğretmenimiz Kadı Burhanettin'in “duyup da sustuklarımız var” demesini, Rasim Şimşek'in “Sevgisizliği hafızalarınızdan atın, öğretmen sevgi adamıdır. Çocuğu sevmeyen, insana saygı duymayan öğretmen olmasın.” tavsiyesini, İlter Öztepe'nin bir maçta yenildikten sonra “öyle futbol oynadık ki, gökyüzü utandı seyrederken” sözünü, annemin “Allah'ım bizleri ve hiç kimseyi bir başka ele muhtaç etme” diye dua etmesini unutmadım. 

Akçaabat'ın Deli Şakir'ini, Deli Ali Osman Aga'yı, Dikdikına'yı, Kudunalı Zeki'yi, İsmet'i, şık giyimli şair ruhlu Hakkı Dayı'yı, Hüsnü Efendi'yi, Arif Tonguç'u, Emin Öztepe'yi, bahçesi çiçeklerle dolu Hayrı Agayı, Bisikletçi Rasim'i, topaç çeken Mithat Amca'yı, köftenin üstadı Pirali'yi, Uzun Ali'nin bahçeyi, en iyi dondurma yapan Sütçü Ali'yi, Başoğullarını, buz satanları, kar kuyularını, bıldırcın yakalamak için gece ava çıkan insanları unutamadım.

Belediye Başkanı Emin Bey'in jipini ve atını, kahyalık yapan yedi kardeşi, Şakir Amca’yı, Seisoğlu Ömer'in kuzu damını, koyunlarını ve kuzularını, Hoşoğlan dedemin Gavurdağı'na sürü götürmesini, motorların gemilerden gübre ve şeker taşımalarını, mavnaları, Akçaabat plajını unutmadım.

Artık yok olmuş, Vona'nın Söğütaltı Lokantası’nı, okul önündeki ıhlamur ağacını, yatılı okuyan çocukların masumiyetini, okul bahçesinde yaptığımız futbol maçlarını, askeri kampı, radarı, Çaka plajını unutamadım.

Unutamadım ortaokulun karşısında Zikrullah Aga'nı dükkanını, helva ekmek satmasını, aynı yerde Çamlıca gazoz fabrikasını, hapishanedeki mahkumların bağırmalarını, köylere kamyonlar üzerinde giden öğrencileri, Gogona'daki maden suyunu, Sera'daki heyelanı, çarşıda bakır döven bakırcıları, gazete taşıyan Nail'i, Naysısı olan Cemal Aga'yı, kum çeken Durma Hoca'yı, frikikten gol atmayı çok seven Miktat Yavuz'u, gol denilince akla gelen Muhittin Ağan'ı, sert şutları ile Çolak İbrahim'i unutamadım. Kütüphaneci Fikri’yi, hademe Teyfik Amca’yı, Hamal Temel’i, Mustafa'yı, hamal arabalarını, gokle satın alan Sıtkı'yı, oduncu Ahmet Sevim'i unutamadım.

Arkadaşlarım iki Hüsnü'yü, Emin Balta'yı, Cahit'i, Kazım Kolot'u, Mevlüt Selami Yardım'ı, Adnan Sezgin'i A. Fazıl Ağanoğlu'nu unutamadım.

Bir de unutamadığım mesai arkadaşlarım, öğretmenler var. Yazsam tek tek buraya sığmaz.

Unutmadığım özel birkaç kişi de adı kadar güzel annem Gülfidan, kayınvalidem Seniye, kayınpederim Cafer ve kaynım, Turhan Orhan Türkmen. Şu soru gelecek aklınıza: “Babanı unuttun mu?” Babamı hiç görmedim. O şimdi tüm şehitlerin yanında. Ben doğmadan şehit olmuş. Şehitler zaten hiç unutulmaz. Bayrak gibi dalgalanırlar gönlümüzde.

Bazen unutuyorum, bazen özlüyorum. Öleni var, kalanı var. Onlar da beni öğretmen yapan Fatih Eğitim Enstitüsü’ndeki okul arkadaşlarım. Sanki onlarla bıraktığımız yerdeyim.

Bu duygular farklı, bu duygular başka. Bu anlatım bir kalp alışverişi değil, huzur bulmak hiç değil. Farklı bir sevda. Geçen zaman sanki bizlere tuzak. Bence unutmamak gerekir. Daha çok unutamadıklarımız var. 

Bir şehir hafızaları ile yaşar. Unutmamak ve unutturmamak gerekir.

Herkese iyi bir hafta dilerim.