GÖRDÜKLERİM DUYDUKLARIM
Huzur KORKMAZ TOPAL
Yaşam Koçu
huzur06peri@gmail.com
Televizyondan gelen 50. Yıl Marşı ve annemin haydi kalkın bugün Cumhuriyet Bayramı hakkıyla kutlanmalı sözleri kulağımda hâlâ çınlıyor.
Her bayram ayrı heyecan, ayrı bir telaş olurdu benim çocukluğumda. Millî bayramlar ayrı bir güzel, dinî bayramlar ayrı bir ahenkle yaşanırdı evimizde. Sabahları erken kalkmayı yaşam tarzı haline getiren annem ve babam bizlere millî değerlerimize sahip çıkarak askerimizi ve polisimizi sevmeyi, toprağımızı sahiplenerek yaşamamız gerektiğini öğrettiler. Nurlarda yatsınlar.
İlkokul 1. sınıf öğrencisi olduğum yıl annem bana, “Artık evden değil, okulunda bayramı yaşamaya hazır mısın?” diyerek okulca belirlenen bayram kıyafetimi üzerime giydirdi ve birlikte okulun yolunu tuttuk. Okulumuz çok büyük bir okul olmamakla birlikte o zamanlar benim için kocaman bir bahçeye sahipti. Bahçeye girer girmez bizi sadece okuldan değil tüm çevreden görülebilen devasa bir bayrak ve Atatürk portresi karşıladı. Sınıfımın bulunduğu bölüme gelerek sıraya girdim. O esnada annem de büyük bir gurur ve heyecanla velilerin bulunduğu bölümde bir yer bulup oturmuştu. O yıllarda ellerde çekim için sadece fotoğraf makinesi olurdu o da herkeste bulunmazdı. Bu, düzeni sağlamanın en kolay yoluymuş meğerse. İtiş yok, kakış yok herkes birbirine saygılı ve kimse kimsenin önüne geçerek kendi çocuğunu görüntülemeye çalışmıyor. Tüm veliler eşit şartlarda oturmuş töreni izliyorlardı.
Törenin başlaması için takdim öğretmeni kürsüye gelerek İstiklal Marşı’mızın gür ve güzel bir şekilde okumamız gerektiğini bizlere belirterek ‘rahat’, ‘hazır ol’ komutlarından sonra ses verdi. Tüm öğrenciler ve veliler gurur ve şeref duygularıyla marşımızı okudu. İstiklal Marşı’mızın verdiği duygu tüylerimi her zaman diken diken etmiştir.
O bayram sabahı bir şey daha öğrenmiştim; şimdilerde pek dikkat edilmese de marşımızı duyar duymaz gerçekleştirdiğimiz eylemi bırakarak, hareketsiz bir şekilde marşı dinleyip istersek eşlik etmeliydik. Okul bahçesinde bir dizi etkinlik yapılmıştı. O sene birinci sınıf öğrencisi olarak bir görevim olmadığı için tüm kutlamayı baştan sona kadar dikkatli bir şekilde izlemekteydim. Sınıf öğretmenimiz başımızda, bizler sırada, tören bitene kadar hazır ol vaziyetinde izlediğim tören benim için unutulmaz törenler arasındadır.
Bayramdan önceki ders günü bütün sınıfımızı bayraklarla süslemiştik. Bütün sınıf bayrakları asarken marşlar söylemiş ve çok eğlenmiştik. Öğretmenimiz yarınki töreni iyi bir şekilde izlememizi ve okula gelmeden önce de töreni anlatan güzel bir resim yapmamızı istemişti. Resim yapmayı pek sevmediğim halde, bayramda beni en çok etkileyen asker kıyafeti giydirilmiş bir öğrenci ile bebekleri sırtlarında cephane taşıyan kız öğrencilerin resimlerini yaparak okula gitmiştim.
Çocukluğumdaki birçok anı hafızamda yer etmemiş. Unutkanlık ise çağımızın hastalığı ve sık sık çok unutkan olduğumu söyleyip duruyorum. Bu yazıyı yazarken nasıl unutmamışım diye içimden geçirdim. İlk okulumu unutmamam, ilk öğretmenimi çok sevmem, ilk çocukluk arkadaşlarımı her zaman anmam, okulda katıldığım ilk bayram törenini hatırlıyor olmam... Bunların hepsi ilklerin önemini belirtiyor.
Millî bayramlarla ilgili hafızamda yer eden anım ise televizyonun sesinin evdeki herkesi uyandırabilecek düzeyde açılarak askerlerin uygun adım seslerinin evimiz içerisinde yankılanmasıdır. Askerlerin yürüyüşü bittikten sonra marşların okunuşu, bizlerin o marşlara eşlik edişi ve evimizdeki bayram pastasının o mis gibi kokusu. Özellikle Cumhuriyet Bayramlarında sabah televizyonun sesine mutfaktan gelen pasta kokusu eşlik ederdi. Balkonumuza bir gün önceden asılan bayrağımız 29 Ekim gününün ertesinde indirilir. O indirilmeden önce yani 29 Ekim gününün akşamı Cumhuriyet Pastası adı verdiğimiz yaş pasta kesilerek ev halkına cumhuriyetin önemi anlatılırdı.
Çarşamba günü tüm yurtta kutladığımız Cumhuriyet Bayramı’nı kimler evlerinde çocuklarına, eşlerine ve aile büyüklerine hissettirebildi?
Sevgi, saygı ve nezaketle kalın.