Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 23.05.2023 12:19

İSTER İNAN İSTER İNANMA


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 

 Ben 14 Mayıs Pazar gününden bu yazıyı kaleme aldığım güne kadar geçen zamana farklı bir pencereden bakmak istiyorum.

 Önce oy kullandığım okuldan başlamak istedim. Benim gibi bu okulda o gün yüzlerce insan oy kullanmıştır. Bilemem benim gözümle bakmışlar mı bu okula? Benim gözümle diyorum çünkü; bu okulun bu ilçeye gelmesinde ve yapılmasında çok emeğim var. Bu sebeple herhangi bir okula yolum düşerse, alışkanlık işte, bakarım kıyısına köşesine. Oy kullandığım bu okulda gördüğüm manzara çok üzdü beni. Bahçesinden geçtim, kırık dökük toz toprak içinde masalar, yerlerde kurumuş otlar ve yapraklar. Sınıf kapıları sanki ömründe boya görmemiş. Kapı kolları en adi şekilde yapılmış. Sınıf içi boyasız ve kirli. İnsan düşünür, pazar günü buraya sandık kurulacak. Okulumu bu halde görecek ve imaj çizilecek. Ama yok, manzara işte ortada. Üstelik de bu okul turizme öğrenci yetiştiriyor. Daha önce de yazmıştım; bu okula gelen misafirlerin okulu temiz olmayışından terk ettiklerini. Darılan insanlar olmuştu zaman gidin bakın yazdıklarım yalan mı? 28 Mayıs'ta aynı okulda oy kullanacağım. Bakalım yine aynı manzara, aynı kırık dökük boyasız kapılar mı? Özensiz ve düzensiz bahçe mi karşılayacak bizi?

Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda "Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali" başladı. Belediye Kültür Müdürümüz davet etti, beraber gittik. Trabzon için güzel bir sanat etkinliği. "Yağmurcu" adlı bir oyunu seyrettik. Trabzon Devlet Tiyatrosu tarafından sahneye konulmuş. Oyuncuların performansları çok başarılı. Etkinlik iyi hazırlanmış.  İkramları var ama burada da dikkatimi çeken üç konu var: Birincisi, bir gün önce milletten oy isteyen insanlardan hiç kimse yok. Ayrıca Trabzon protokolü orada değil. Demek ki siyasetin gündeminde "sanatsal eksiklik ve duyarsızlık" var. Açılışta, üç genç çeşitli parçalarla karşılıyor gelenleri. Her parça sonunda bekliyorlar ki bir iki kişi alkışlasın. Ama alkış yok. Çoğu insan, sunulan ikramlardan tatma peşinde. Tiyatro severlerin bu yönü eksik geldi bana. Gerçi bu tür manzaraya çok rastlıyorum çeşitli sergi açılışlarında.  Oyunu salonda seyredenler oyuncuların muhteşem oyunlarını, performanslarını ayakta alkışladılar. Burası da Trabzon'um için olumlu bir gelişme. Teşekkürler Trabzon Devlet Tiyatrosu Müdiresi ve çalışanları. Yalnız şu küçük notu da ilave etmek isterim. Oyun başlamadan on beş dakika öncesi ayakta durmaktan yorulduğumuz için bize ayrılan koltuğa oturmak istedik. Salon kapıları açıktı, salonda kimse yoktu. İçeri girip girmemekte tereddüt ettik, ama yorgun olduğumuzdan içeri girdik ve yerimize oturduk. Öyle ya kapılar açılmış. O ara kapıda görünen uzun boylu bir kişi (görevi ne bilmiyorum) sert tavırlarla bize “kapıları kim açtı" diye sordu. Açıktı dedik. Dışarı çıkmamızı söyledi. Çatık kaşlarıyla. Bu arada diğer kapıdan da izleyiciler gelince "demek ki kapılar açılmış" diyerek oturmamızı söyledi. O sert bakış, söyleyiş tarzı hiç hoş değildi. O akşamın güzel tablosuna kara kalemle bu üzgü çizildi. Bu kurumlara görevli alırken kurum özelliğine uygun insanlar seçilmeli an kendimi çocukluk yıllarımızda sinemalara kaçak giren çocuklar gibi hissettim Görevli gelir, yakalar kapı dışarı atardı. Üzülürdük. Oysa bizim elimizde davetiyemiz, boynumuzda kravatımız, üzerimizde takım elbisemiz, üstelik kültür müdürümüzün değil de benim belli bir yaşım vardı. Biz bu güzel geceyi bu küçük olayla lekelemek istemeyiz. Tiyatro etkinlikleri hafta boyu devam edecek. Bu tür etkinliklerde boş koltuk görmek oyuncular ve bu organizeyi yapanlar istemez gece de yer yer boş koltuklar vardı. Kaç şehirde böyle etkinlik var? "Uyuma Trabzon sadece futbola değil, sanata da hayatında yer ver." Etkinlikler devam ediyor, zaman ayır ve git izle.

 Tiyatrodan çıktık. Trabzon Devlet Tiyatro Müdürlüğü’nün bulunduğu sokaktan dolmuş durağına doğru yürüdük. Sokakta eski evler. Düzenlense ve restore edilse sanki eski Trabzon yeniden karşımıza çıkacak. Belki de bu güzel manzara karşısında zor beğenen, inatçı ziyaretçiler bile Trabzon'a hayran kalacak. Kentin ekonomik büyümesi için Trabzon'da sanat kadar turizme de ihtiyaç var. Bu şehir bir zamanlar fındık, çay ve tütün ile geçiniyordu. Tütün işleyen tekel ile para giriyordu bu şehre. Artık tütün yok. Bacasız fabrika turizm oldu. Bu sebeple şehrin içinde eskiden yapılmış neoklasik tarzdaki binaları korumak ve eski haline getirmeliyiz. Bu eski sokakları; eski kültür ile doğayla uyumlu hale getirmek gerekir. Kale içi yeniden düzenlenmeli. Bunları konuştuk yol boyunca Akçaabat Belediyesi Kültür Müdürümüz Turhan Bektaşoğlu’yla.

 Akçaabat dolmuş durağına geldik. Saat 21.30. Durakta dolmuş yok. Bekleyen otuza yakın yolcu. Çoğu genç. En yaşlısı ben. Yarım saate yakın bekledik.  Bir araç geldi. Kültür Müdürümüze “burada bekleyen gençler var. Mutlaka bana, sana yer verirler" dedim. Ama ne gezer. Araç gelince gençler koşarak dolmuşu tıka basa doldurdular. Ben geri geri durdum. Turhan Bektaşoğlu sürücüyü tanıyordu. Sordu "başka dolmuş gelir mi?" diye. Sürücü tereddütle "belki gelir belki gelmez" deyince, ister istemez o kalabalığın içine daldık. Ayaktayız. Bu arada bir sitem Akçaabat Dolmuş Durakları yöneticilerine. Yaz sezonu geldi. Dolmuş duraklarında karşılıklı araç olmalı. Yoksa yolcu yığılsın, sonra tıka basa yolcu alalım mantığı çok yanlış. Turizm için zararlı. Bir düzenleme getirilmeli ve kurallar çalışmalı. Benim ücretsiz belediye otobüsü kartım olmasına karşın hala dolmuşla gidip geliyorum. Yolcunun da değeri bilinmeli ve hakkı olmalı. Sağlıklı, güvenli ve rahat bir ulaşım. İşte bunun için  metro şart.

Dolmuşla Akçaabat'a doğru başladı yolculuğumuz. Sürücü hızlı sürüyor aracı. Kültür Müdürü "kaptan biraz yavaş git araçta otuz beş yolcu var" diye ikaz ediyor. Ders almıyoruz. Geçen günlerde Akpınar Mahallesi'ndeki kazayı çok çabuk unuttuk. 

Böyle dalmış giderken Yıldızlı'ya gelmiştik.

İki genç yolcu indi. Bir genç bana "Müdürüm oturun, yer var" dedi. Uyandım hayallerden. Tam o anda hayalimde, bir elimde ibikli horoz şekerim, diğer elimde kalpaklı Atatürk resimli bayrağımla iniyordum Orta Mahalle yokuşundan. O gencin sesini duyunca aklıma geldi Yavuz Karan. Ticaret Lisesi öğretmeniyken oynadıkları "Ah Şu Gençler" sözünü söylemek istedim. Söyledim ama içimden "Ah şu gençler..."

 Biz, yoksul çocukluğumuzda mutluyduk. Kim uyandırdı bizi bu mutluluk uykusundan?

Galiba görgüyü, göreneği kaybettik yıllar sonra. Yaptığımız görevleri unuttuk.

 Şimdiki zaman geldik.16 kişilik dolmuşta onca genç arasında ayakta yolculuk yapmak belki de "kader"di" Meşhurdu o şarkı bir zamanlar: "Onun arabası var, güzel mi güzel." Bizim arabamız yok, dolmuş çilemiz var.

  Uyandım ya baktım Söğütlü'ye gelmişiz. "Kaptan yaya geçidinde bırak;" dedim. Bıraktı kaptan. Kültür Müdürümüzle vedalaştık.

  Sitemim kimseye değil. İşler doğru yapılsın isterim. Hata yapılmaz mı? Elbette yapılır ama hatanın tekrarı olmaz. Sorunlar karşısında "aldırışsız" insanların varlığı insanları üzüyor.

 Bu hafta seçim günü ile sanat gecesi arasında gidip gelen duygu yoğunluğu. Eleştirimiz açık ama acımasız değil. Yorgun bir adamın duyguları böyle. Hepinize iyi haftalar diliyorum. “Sakın bir oy için hiç bir kalbi kırmayın.” Bu söz benim değil.  Bir gün sonra yolda dolmuş beklerken beni özel arabasına alan, Eminönü Balıkçısı bir esnafımıza aittir.