Abbas YOLCU

Tarih: 08.11.2017 14:17 Güncelleme: 08.11.2017 14:17

KINA YAKMA MERÂSİMİ


KIRK AMBAR

Abbas Yolcu

ayenihaber@hotmail.com

 

KINA YAKMA MERÂSİMİ

Ahali indinde mart kedisini diğer kedilerden ayıran en mühim vasıf, onun hem didikleyip, hem bağırmasıymış. Orta doğudaki memleketlerin birinde, diğer bir deyişle azgın eşekler ülkesinde böyle mart kedilerine rastlamak mümkün. Hattâ son zamanlarda mart kedisi olabilme yarışı içine giren kalabalık bir güruha da rastlanıyor.

Ortadoğu ülkesinin azgın eşekleri; şair, mütefekkir ve hattâ muharririn ta’rifiyle “ çayırda hürriyet diye tepinen eşekler”, eskiden kendilerine verilmediğini iddia ede geldikleri inanç hürriyetinin peşinde koştuklarını, bir başka şairin deyişi ile  “didar-ı hürriyetin esîr-aşkı” olduklarını her fırsatta izhar buyurmakta idiler.

Onlar okumaktan, okuyabildiklerini kadarını ise anlamaktan mahrûm bulunuyorlardı.

Bunun sebebi, “azgın eşekler ülkesinde” işleri evirip çevirenler tarafından ayak takımının, gecekondu paryasının, bozkır köylüsünün çocuklarının tahsil görebilmeleri için açılan mektepvâri yerlerde tahsil gördürülüyor olmalarıydı.

İşleri evirip çevirenleri de onların üzerinde olan bir başkaları, diğer bir ifâde ile gücü ellerinde tutanlar, evirip çeviriyordu.

Ve “azgın eşekler ülkesinde” yine şair, mütefekkir ve hattâ muharririn ifâdesiyle tarihin derinliklerinden gelen ”üzeri külle örtülmüş küçük bir kıvılcım”,olduğu yerde öyle kalakalmıştı. O kıvılcımın bir müddet sonra parlamasından endişe eden iş koyup kotarıcılar, onun tamamen yok edilmesi üzerine hesaplar yapmakla iştigal ediyorlardı. Dolayısıyla külleri eşelemek bütünü ile yasaklanmıştı, gecekondu paryalarına, ayaktakımına ve bozkır köylülerine ve dahi onların çocuklarına.

Ancak işler umulduğu gibi gitmiyor, haçlı seferleriyle, daha sonra oryantalistler vasıtasıyla ve daha sonra kitabın “müstağrib” diye vasfettiği iç dinamikler, kıvılcımın tamamen söndürülmesi hususunda muvaffak olamıyorlardı.

O halde başka bir yol bulunmalıydı.

Bulundu da.

Kıvılcım, ona sahip çıktığını iddia eden ayak takımının, gecekondu paryasının, bozkır köylüsünün bizzat kendisi tarafından söndürülecekti.

Bunu başarmak için  onlara çok arzu ettikleri “eşek hürriyetinin” hazzı tattırılacak, ulaşmakta zorluk çektikleri modernizmin imâl ettiği oyuncaklar, ellerine tutuşturulacaktı. Ve katı bir “câhilleştirme süreci”nden geçirilmelerinden dolayı da bir gün mutlaka parlatmayı hayâl ve iddia ettikleri kıvılcımı tamamen imha ederken ne yaptıklarının farkında olamayacaklardı.

Olamadılar...

“Eşek hürriyetini” gerçek hürriyet zannettiler. Zira kitabın dediği gibi “hürriyetin, felsefenin paslı kilidi” olduğunu hiçbir zaman idrâk edemeyecektiler.

Edemediler…

Ellerine tutuşturulan teknolojik oyuncakların zihinleri körelten birer vasıta olduğunu anlayamayacaktılar.

Anlayamadılar...

Roman yazarının (Yol Ayrımı) dediği gibi “ gözümüzü zaferle açtık avuntusu” ile oyalanmaya başladılar.

Ve orta yerde kendilerinden başka kimse kalmayınca, dönüp birbirlerine karşı eski zamanlarda dillerinden düşürmedikleri ve mâhiyetini bir türlü fehmedemedikleri “davâ adamlığı”na ihanet etmek suçlamasına başladılar.

İşleri evirip çevirenler, bu haliyle muratlarına ermiş bulunuyorlar.

“Azgın eşekler ülkesinde” asırlar boyu parlaması hayâl edilen kıvılcım, artık tamamen söndürülmüş, tarihe gömülmüştür.

Dolayısıyla şair, mütefekkir ve hattâ muharririn alternatif hitabesindeki davâ adamlığı, davâ taşı gibi kavramlar güme gitmiş bulunmaktadır.

Bundan sonra azgın eşekler ülkesinde yapılacak en mühim iş, katlanarak artan âdî suçların faillerinin yakalanarak, göstermelik yargılanmalar neticesinde tıkılacakları bol miktarda mahpus damı inşa etmek olacaktır.

Mahpus damı ihtiyacının bire on artması ile neticelenen bir sosyal yapılanmanın müsebbibi olan dini bütünler,”davâ adamları”, kutsal yol savaşçıları artık, eserleri karşısında mutluluk râşeleri geçirerek bol bol kına yakma merâsimleri yapabilirler.

Hamdolsun.