KIRK AMBAR
Abbas Yolcu
ayenihaber@hotmail.com
SÜT OĞLAN
Komedi filmlerinin birinde çok bilinen bir replik vardır: “Seni hiç sevmedim, süt oğlan. Senin babanı da sevmezdim.”
Yaşadıkları topluluk içinde sürekli olarak haklarının gasbedildiğini söyleyerek, kurulu düzenden memnuniyetsizliklerini ağlayıp inleyerek dile getirenler, ardından haksızlıklara ve zulümlere karşı hak, hukuk, adalet terâneleri ile ömürlerini geçirenler, tuzlarını kuruttuktan sonra ayrı telden çalmaya başladılar.
Tuzunu kurutanlardan birisi olan süt oğlan, suratını gizlediği bol sakalı ile neandertal adamı görüntüsü içindedir. Kafa yapısı itibariyle de neandertallerden pek farkı bulunmamaktadır.
Bu süt oğlan, diğer yandaşları gibi egemenlerin kendilerine sunduğu hazır hürriyeti, bedeli ödenmiş bir hürriyet zannederek muarızlarına karşı yiğitlenmelerini kesintisiz olarak sürdürmektedir. Babası da öyleydi.
Mağara adamı kılıklı süt oğlan, içinde yaşadığı topluluğun geçici hegemonya sahipleri için yapa geldiği kapı köpekliğinin mükâfatını dünyalık olarak elde etmektedir. Onun babası da öyleydi ve hâlâ öyledir.
Süt oğlan ve benzerleri için adını dillerine pelesenk ettikleri adâletin, şair, mütefekkir ve hattâ muharririn bir şiirinde beyan ettiği gibi “ gazinoda şarkıcı bir kadının” adından öte manâsının olmadığı gözlemlenmektedir.
Süt oğlan ve benzerlerinin hakikatte adâletle, insan ın temel hak ve hürriyetleri ile her hangi bir dertlerinin ve tasalarının olmadığı zaten bilinen bir gerçekliktir. Zira onların neşv ü nema bulduğu devr-i dilârâ-yı cumhuriyetin eğitim politikaları adı verilen câhilleştirme süreci içinde, insanın temel hak ve hürriyetleri ile adâlet kavramlarına değer vermediği zaten bilinmektedir.
Süt oğlan ve benzerlerinin yaşadığı toplulukta insana ait temel hak ve hürriyetlerin gücü elinde tutanlar tarafından müsaade edildiği kadar kullanılabildiği de bilinen gerçeklikler arasındadır.
Bu arada süt oğlan, devr-i dilâra-yı cumhuriyetin ikonlarının gölgesinde matbuat işiyle iştigal etmekte, dolayısıyla gazete muharrirliği yapmaktadır. Babası da öyleydi ve hâlâ öyledir.
O, sahibi bulunduğu ve gücün emrine âmâde haline getirdiği gazeteden efendilerini her türlü belâdan muhafaza etmek adına kuduz bir çoban köpekliği yapmaktan geri durmamaktadır. Ve bağlı bulunduğu kapıdan gelen geçenlere kesintisiz olarak hırlamaktadır.
Ancak rivâyet oldur ki bugün efendisini koruyup kollamak adına kendilerinden olmayanlara hırlayan süt oğlan ve babasının sahibi bulunduğu gazetenin baskı tesislerinde, düşman belledikleri gürûhun gazetesini de para karşılığı basmakta imişler, bir zamanlar.
Bu arada bir mazeret de uydurup, gûya düşmanı oldukları gürûhun gazetesinin kendi tesislerinde değil, kiraya verdikleri tesislerde basıldığını söylüyorlarmış.
Süt oğlan, devr-i dilâra-yı cumhuriyetin kendisine tanıdığı hak ve hürriyetleri, etrafına topladığı ve câhilleştirmenin tezgâhından geçirilmiş avânesiyle birlikte alabildiğine kullanmaktadırlar.
Şimdilik.
Onlar ortadoğuda yaşadıklarını unutmuş görünüyorlar.
Onların üzerinde yaşadığı toprakların bir tarafında inşa edilmiş ve belli bir üne kavuşmuş cezaevinin duvarında “kan, kanla değil, su ile temizlenir” şeklinde bir cümlenin yazılı olduğu görülmektedir.
Kin, kinle karşılanırsa ondan adâlet çıkmaz, yani.
Ama süt oğlan ve benzerleri için kin üretmek, kan davası gütmek dinlerinin bir gereği olmaktadır. Şair de öyle demiş zaten vakt-i evvelinde:”Dinim, kinimdir.”
Özetle süt oğlan ve babası ve benzerleri, kinlerini her ne kadar dinlerinden aldıklarını iddia etseler bile onların cemaziyel-evvellerini bilenler, şahsî menfaatleri için kin biriktirdiklerini ve kin kustuklarını rahatlıkla görebilmektedir.
O halde ortadoğuda var olmanın vazgeçilemez şartı, şark kurnazlığı olarak ortaya çıkıyor.