Abbas YOLCU

Tarih: 23.06.2023 22:38

AKÇAABAT’IN SANAT GÜNEŞİ: ÇELEBÎZÂDE SALİH KAZANCIOĞLU BEĞ


 

Şarkılar seni söyler…

Eskiler hezarfen derler. Yüce rûhlular anlamında. Çünkü onların mahirâne bir simyaları ile sanatkârane bir ilâhî kimyâ-i saâdetleri vardır. Evet, Hezarfenî ocaklıların aşk ve ışk çerağı budur.  Onlar, dâimen yüzleri apaydınlık bir Gönül Şifâcısı olurlar. Değil mi ki, göğnü altunî olanların nafîz nazarları da lahûtî olurmuş. İşte böylece onlar, davûdî ve kadife sesleriyle rûhlara âb-ı hayat veren bir sonsuzluk pınarı gibi varlık çölünde aşka düşenlerin imdâdına yetişirler ve yolun bu çârnâçar tâliplilerine dostâne bir vâha olurlar…

Hezarfenîler, işbu vuslat ceminde öncelikle talebelerine, sonra ailelerine, nihâyetinde de dostlarına ve sevenlerine işte böylece şems-i gül-i yâr olurlar.

Onlar Gizlice Salihlerdir. Teennî ile yürürler, nazikâne seslenirler. Mahirâne bir rikkatle gönüllere inşirâh verirler. İncinirler lâkin sırlarlar, hâzâ incitmezler, dâim nazlarlar. Onlar için sine-i selâse derler: Üç Kalpliler yani…

Birinci kalbleri vatan için atar. Bu Ülke ile Bu Ülkü mâbedinde gözünü alşanlı bayrağın nazlı hilâline dikerler. Bu kutlu kalp, bu toprakların bendegân mayasıdır ki, hezarfenî bir Öğretmenin kalbi de budur işte..! 

İkinci kalb ise, bilim ve sanat ile hakaîke ve melâike çağırır. Şifâcı ve inşâcı bir musikîşinaslık ile eyvânlardan, arastalardan, cumbalı evlerden, âsude revnaklı camiîlerden yükselen tût i guyem nağmeleriyle nesimî bir sabah yeli gibi eser de, sizi Yüceler Yücesi ve Sonsuz Birlik’e, Sonsuz Güzellik’e ve Sonsuz İyilik’e çağırır.

Salihlerin Yolu (Tarîk’us Sâlihîn) işte budur.

Hezarfenîleri üçüncü kalbi ise ailesine, sevdiklerine, öğrencilerine, arkadaşlarına ve dostlarına aittir. Onlar böylece ve gizlice Halk’ta tecessüm etmiş olan Hakk’ın gözcüsü olarak dâima Görklü Çalab’ın hâdimu’l-hüdemâsı olurlar.

Salihlerin Bahçesi (Riyazu's Salihin) işte budur. 

Akçaabat’ın Hezarfeni: Salih Kazancıoğlu. Öğretmen(im). Eğitim Yöneticisi. Vatansever. Musikîşinas. Türk Sanat Müziği Ses Sanatçısı. Koro Şefi. Baba. Eş. Dost. Arkadaş. Sırdaş. 

Güzîde Akçaabat’ımızın kültür ve sanat mihmandârı. Binlerce öğrencinin rûhunu mayalayan bir ilim ve sanat bergüzârı. Enderûn nezâketi ile huzur veren, hâmuşan bakışları ile gönülleri fetheden bir çelebi. Öğretmenlerin öğretmeni. 

Salih Kazancıoğlu. 1955 yılında Akçaabat’ta doğdu. İlköğrenimini Merkez İlkokulu’nda, ortaöğrenimini Akçaabat Ortaokulu ve Akçaabat Lisesi’nde, yüksek öğrenimini Fatih Eğitim Fakültesi Matematik öğretmenliği bölümünde tamamladı. Kayseri ve Trabzon’da öğretmenlik yapan Kazancıoğlu, halk müziği ile başlayan müzik hayatında Temel Şükrü Doğru ve Ahmet Selim Teymur gibi ustalardan ders alarak akabinde sanat müziğine yöneldi. Daha sonra, kurucuları arasında yer aldığı Trabzon Müzik ve Halkoyunları Derneği’nde onüç yıl boyunca Türk Sanat Müziği Korosu’nu yönetti. Devamında, 1995 yılında, Akçaabat Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu’nun yöneticiliğine ve koro şefliğine getirildi ve 2018 yılına kadar da aralıksız olarak bu görevini sürdürdü.

Emekli olunca kültür ve sanat faaliyetlerine Akçaabat Kültür Sanat ve Müzik Derneği’nde, teennîyle Başkan ve Koro Şefi olarak çalışmalarına devam etti. Ortaöğretim kurumlarında yetiştirdiği binlerce öğrencinin yanısıra, görev yaptığı okullarda ayrıca sanat müziği koroları kurdu ve konserler verdi. 

Gönül teşbihinde mâzurdur ve sevdiğinde dupdurudur. Bu durulukla ve rahatlıkla söyleyebilirim ki, Salih Kazancıoğlu Beg’imiz Akçaabat’ımızın Sanat Güneşi’ydi. Kendisi Akçaabat’ımızın kültür ve sanat yaşamına hayat veren büyük bir duâyen olarak ışkını ve aşkını çok ama çok sevdiği Akçaabat’tan tıpkı bir güneş gibi aslâ esirgemedi. Daimâ mahviyetperver bir kadirşinaslıkla, zahirinde bir riyâ, bâtınında bir iddiâ olmaksızın, Sâlihlere yaraşır bir sûfî edebiyle Akçaabat’ımıza hizmet ederek, yarım yüzyılı aşan sanat yaşamında mütemadiyen şehrin kültür yaşamına ve Türk Sanat müziğinin gelişimine ve yaygınlaşmasına dâsitanî katkılar sağladı. Bunun yanında TRT Ankara Televizyonu’nda programlar yapan Kazancıoğlu Öğretmenimiz, yine töresince gizlice rakik kalbinin sesine kulak vererek sessizce aramızdan ayrıldı. 

Bir Rufâî inanışına göre, hiçbir belde sahipsiz değildir. Orada muhakkak kalbinizi açacak bir mühürdar dost cemâlin vardır. Sohbeti ilâhî, sözleri gevherî, nazarları penâhî, dostluğu pâk i nûr u Ahmedî, mürebbîliği hünkârî, sehâveti serdârî, zarafeti ise çelebî bir muallim muhakkak bulunur.  

Muallim Salih Kazancıoğlu öğretmenimiz işte bu kutlu sülâledendi. O ne bir kimseye benzerdi ne başka bir kimse ona benzerdi. Birdi. Biricikti. Bir’den geldi, Bir’e gitti: Birdenbire gitti.

O, ilçemizin gönül burcuydu. Huzurdu. Nağmelerin, sazların, sözlerin, kemânîlerin, kânunîlerin, rebâbların, kudümlerin, nakkarelerin ve sâzendelerin Hânendesiydi. 

Bir nihâvend makamı gibi şarkılarla aramızdan geçip gitti.  

Sûfîlerin dediği gibi: Giden dost, gidilen Dost. Hangisine yanalım. Göçtü kervan kaldık dağlar başında misâli yine aşkın töresine ve firâkına kemerbeste i ubûdiyetle boyun büktük değil mi? 

Âh Ayrılık. Yamân Ayrılık…

Değil mi ki, biz dostu severiz ve dü cihânda bekleriz. 

Biliriz ki, dostlar da bizi mukabilince severler ve beklerler.

Seven sevdiğine sevdiğini söylesin. Sakın gecikmeyin.

O hâlde bizimkisi bir vedâ değil sevgili öğretmenim.

Sen, üç kalbinle de bizi ve Akçaabat’ı çok sevdin. Biz de seni çok sevdik.

Gün gelir bu sözlerimiz unutulur gider! 

Varsın olsun…

Herkes biliyor ki: Şarkılar seni söyler… Dillerde nâğme adın…

El-Vedâ, cân-ı güzîn Öğretmenim.

Dost cemâlinde meşkin berdevâm ile ilâ ebed demlensin.

Âmin. Âmin…

Bi’hörmet-i Tâ Hâ ve Yâ Sin.