Abbas YOLCU

Tarih: 22.03.2022 15:47

HÜZÜN DOLU VEDALAR

Facebook Twitter Linked-in

BİR KONU BİR KONUK

Dr. Enver UZUN

 

HÜZÜN DOLU VEDALAR

Havalar neden böyle birden soğudu düşünüyordum ki, yarım saat içerisinde iki sevdiğim dostumun ölüm haberini alınca sarsıldım. Altı ay önce telefon ile kendisiyle konuşamasam da çocukları aracılığı ile sağlığının iyi olduğu haberini almıştım. Saatlerde akrep ve yelkovanın telaşının dindiği bir demde duayen Haydar Gedikoğlu ve kısa bir süre önce telefonla sağlık durumunu sorma fırsatını bulmuş olduğum Yaşar Kamçı’nın ölüm haberlerini aldığımda anlatılması olanaksız bir hüzün girdabında kendimi kaybettim. Belki haddimi aşarak soğuk bir kavram olan “ölümü” seslendirdim. Ünlü düşünür Cicero’nun ölüm ile alakalı olarak söylediği “ruhu hazdan, bedenin hizmetkârı ve uşağı olmaktan kurtarmamız gerekir. Böylece onu bedenden bütünüyle çekerek kendi varlığına dönmeye çağrılmış” sözünü hatırlattılar.  

Yıllar önce Akçaabat folkloru ile ilgili araştırmalarım sırasında Akçaabat’ta Öğretmenevi’nde tanımıştım Haydar Gedikoğlu’nu. Bilge, babacan ve inandırıcı bir söylemle onunla dostluğumuzun kapısını aralamıştık. Zamanın akışında büyülü bir efsanevi çiçek gibi büyüttü bu sevgiyi karşılıklı, o çiçekler güçlü bir dostluk şeklinde meyveye durdu. Dost, sırdaş derken iki yarene dönüştürdük çiçeklerin meyvesini. Onda insanın yalnızlığına rağmen inançla yaşamın zorluklarına onurlu direnişine şahit olduk. Dinledim onu fırsat buldukça. Her sözü sonradan bilgi bahçemde lezzetli meyvelere dönüştü. Halit Ziya’nın dediği gibi; “Yaşam, kayıplar ve kazançlarla dolu bir serüvendir.”

O, hep kazanan oldu. Çünkü ömrünü almaya değil vermeye, paylaşmaya adamıştı. Kolay değil insanın içindeki ‘ben’e hükmetmesi. Onca fırtınalı bir ömre açık liman yaptığı yüreğini Yahya Kemal’in ‘Sessiz Gemi’sine nazire yaparcasına sanat sebilinde cömertçe bölüştü. Daima sundu, almayı asla düşünmedi. Şahsen çok şey öğrendim kendisinden. Balsız çiçek olmaz misali daima elindeki feneri başkalarına tuttu. Bilgeliğe güzel bir örnek oluşturdu. Gönüllerde mutluluk çiçekleri açarken, o Attilâ İlhan`ın dediği gibi “Elde Var Hüzün” ile gitti, yaşama omuz bükmeden, mihnet etmeden, önemsemeden.    

Harmanda yüz sahibi olmak için tarlada iz sahibi olmak gerektiğini söylemiş atalar. Onlar saygı ve sevgiyi hak edenlerden oldular. Kıyı Dergisi’nin 312. sayısında “Atardamar” özel bölümünün Haydar Gedikoğlu’na ayrılmış olması bir anlamda dostlarının ahde vefasıdır. Hatırlanmak, anılmak, daha da önemlisi unutulmamak güzel bir şeydir.

Ruh dünyama gizemli şekilde girmiş olan bir başka dost da Yaşar Kamçı idi. Bunu bir toplantıda hızlı hızlı fotoğraf makinesinin deklanşörüne dokunurken sessiz sedasızca yapmıştı. Duygu bu, insan farklı kişilerle de aynı hisleri yaşayabilir, gönül sayfasına bir başkasını da ekleyebilir. Kısa bir sohbet ile başlayan dostluğumuz kısa bir zaman dilimini içermiş olsa da gönüllerimizde bıraktığı sevgi ve saygı anlatılmazdı. Ölümünden dört gün önce kendisiyle telefondaki sohbetimizde nefes almakta zorlandığını anlayıp istem dışı bu sohbeti helalleşerek tamamladık. Yaşama dair elimizde sadece solmuş hüzün çiçekleri kaldı.

Yaşar Bey de acıyı bal eyleyenlerdendi. Küçük yaşlarında hasta kızının ölümü onu derinden sarsmıştı. Zaman zaman zorlansa da o hüzünlü günleri hatırladığında hüznün anaforuna bırakıyordu kendisini. Bir de kitap yazmıştı ona. Belki bu hüznün yüreğine yaptığı baskıyı biraz olsun hafifletebilmek için dağ bayır dolaşmıştı. Aradı güzel kızını Ferhat’ın Aslı’sını aradığı gibi. Sanki baharda uçup gitmekte olan beyaz bir kelebek peşinden koşan çocuk masumluğu neşesiyle. Kısa ancak derinleştirmesini becerdiğimiz bir dostluğu oluşturmaktan son derece mutlu olduk.

 Erdem Bayezid’in dediği gibi: “Biliyorum oruçlu doğar insan, Ölümün iftar sofrasına.”

Varlık ve yokluk arasında kısır bir döngüdür yaşamak. Haydar ve Yaşar ağabeylerin doyulası bir sohbet daha yapamadan sessiz sedasız yaşama veda edişlerine üzüldük.  Akif Paşa’nın “Beden toprak mı olacak, ne olacak / o beden (ler) o toprakta nasıl yatacak?” dizelerini de hatırladık. Bu ilahi bir muamma, o kemale akıl ermez ancak onlar ebediyen gönüllerde yaşayan kalacaklar. Bizler de akrep ve yelkovanın sükûta teslim olduğu bir zaman diliminde sizlerle yeniden tanış olacağız. Kolay mı sanki birer gün ara ile iki dosttan ebedi ayrılmak. Alimin ölümü kâinatın ölümü şeklinde ifade edilir. İki koca çınar ilerleyen yaşların vakurluğunda ölüm atlarına binip çekip gittiler arkalarında hoş bir seda bırakarak.

 

  

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —