BİR KONU BİR KONUK
Osman Nuri EKİM
Akçaabat Belediye Başkanı
BİR MESLEK BİR GELENEK: SEPETÇİLİK
Geçmişten günümüze kadar insanların evlerine ekmek götürmelerini sağlayan birçok meslek geldi geçti.
Öyle meslekler vardı ki; zamanla gelişen teknolojiye ve değişen kültürel yapıya daha fazla direnemedi ya kayboldu ya da kaybolmaya yüz tuttu. Günümüze dek ulaşamayan mesleklerin yanı sıra bazı meslekler hala geçen yıllara ve gelişen teknolojiye rağmen inatla, aşkla, sevgiyle, bin bir emekle ve mücadeleyle ustaları tarafından sürdürülmeye devam ediliyor.
Bu yazımda zamana kafa tutan mesleklerden biri olan Sepetçilik zanaatını sizler için kaleme aldım.
Sepet yapmak özel yetenek ve beceri isteyen meşakkatli bir zanaattır. Geçmişte hayatın yükünü sırtlayan, ekmeğini topraktan çıkarak Karadeniz’in engebeli coğrafyasında tarımla uğraşan kadınlar için yaşamın hemen her alanında kullanılan vazgeçilmez bir yardımcı bir çalışma aracıydı sepet.
Tabi fındık dallarını kertip işleyip sepete çeviren maharetli ustalar da yine yörenin en değerlileriydi. Sepet yapımını, işin inceliklerini ve zorluğunu Akpınar Mahallemizde yaşayan usta zanaatkâr Ahmet Akgün Amcamızdan dinledim.
Ahmet Amcamız şöyle anlatıyor kaybolmaya yüz tutmuş sepetçilik mesleğini:
“Fındık ağacının baharda çıkan yeni sürgünleri yaz boyu dümdüz kalem gibi büyürler. Kasım ya da aralık aylarında o sürgünlerden sepet ustalarının işine yarayacak olanlar kesilip toplanırlar. Toplanan fındık dalları bir gayret omuzlanıp eve taşınır. Sepet, en iyi fındık dallarından örülür. Bütün malzemesini eve taşıyan usta, dalları keskin bir bıçakla maharetli bir şekilde yontup düz şeritler halinde sepet dokumaya hazır hale getirir. Asıl iş bundan sonra başlar. El maharetli, gönül sabırlı olmalıdır. Sepet, sabırla dokunur. Fındık dallarından yontarak elde ettiğim çubukları geceden suya yatırırım. Çubuklar suyu iyice içine çeker; nemlenirler. Nemli çubuğun eğilmesi bükülmesi ve şekil vermesi daha kolaydır. Çubuk su çekmezse sertleşir; eğmeye çalışınca bir anda kırılır. Suyu iyice içine çekmiş çubukları kara ateşin dumanında yeterince kurutarak çektikleri suyu içlerine hapsederim; bir nevi mühürlemek diyebiliriz. Her şey hazırdır artık. İş elbiselerimi giyerim; alet edevatımı yanıma alırım ve başlarım sepetimi örmeye. Ortalama üç günde bir sepeti bitirip sahibine teslim ederim.”
Akpınarlı zanaatkâr Ahmet Amcamız konu komşunun ihtiyacı ve isteği doğrultusunda örüyor sepetlerini. İsteğe göre boy boy sepetler örüyor. Ördüğü sepetlerden cüzi miktarda bir gelir de elde ediyor. Tabi bu onun için bir ek gelir. İlk başta tarımın ve ihtiyacın azaldığı günümüzde birkaç tane sepet örerek ev geçindirmenin zor olduğunu da sitemkâr bir şekilde ekliyor sözlerine.
1969 yılından beri sepet ören Ahmet Amca mesleği babasından ve ağabeylerinden öğrendiğini anlatıyor bize. Ancak yeni kuşağın zanaat öğrenmeye hevesi olmadığından mesleği gelecek kuşaklara aktararak yaşatamayacağından dert yanıyor. Koca mahallede 3 kişi kaldık sepet ören diyor zanaatkar amcam. Sepet örmeye, çalışmaya ve üretmeye olan tutkusuyla beni kendine hayran bırakan kıymetli Ahmet Amcam, şöyle devam ediyor sözlerine:
“Yaş oldu 69 ömrüm ne kadar vefa eder bilmem ama ömrüm sağlığım yettikçe sepet örmeye devam ederim. Çalışmak bedene de ruha da iyi geliyor. Çalıştıkça dinçleşiyor insan. Bir şeyler ürettikçe mutlu oluyorum. Bana bu mesleği öğreten babamdan ve kardeşlerimden Allah razı olsun. Onların bana öğrettikleriyle ekmeğimi taştan çıkarabilir, tüm zorluklarla mücadele edebilir, her şartta evimi geçindirebilirim. Dilerim ki bir gün bizim çocuklarımız da torunlarımız da zanaat öğrenmeyi arzu ederler. Her insanın konunda altın bileziği bulunmalı.”
Karadeniz’de sepet, yöre halkının eli ayağı gibidir. Bazen yemek taşınır bazen yük taşınır bazen yolda yavrulayan hayvanların yavruları bazen de küçük evlatlarımız taşını o sepetlerin içinde. Zorlu bir coğrafyada yaşıyoruz. Ama bu coğrafyanın tüm özellikleri insanımızın iliklerine kadar işlemiştir. Biz, Karadeniz insanı, her türlü zorluğun altından kalkmasını iyi biliriz. Kadınıyla erkeğiyle çoluk çocuğuyla canla başla çalışırız. Çalışmak, üretmek bizim yaşam şeklimizdir. Karadeniz’de yaşantımızı şekillendiren her şey sevdalarımızda, sevdalıklarımızda, dilimize atma türkü olarak yansır. Sanatı, zanaatı ve sevdayı mısralarında barındıran bir dörtlüğü hatırlatmak isterim:
“Sepetumun ipleri/Keseyi omuzumi
At kara peştemali/Bi goreyum yuzuni...”
Teknoloji iyi yönetildiğinde büyük bir güç, kötü yönetildiğinde tehlikeli bir silahtır. Günümüzde teknoloji sayesinde neredeyse imkânsız olarak nitelendirilen hiçbir şey kalmadı. Ancak kabul edelim ki teknolojik gelişmeler hayatımızdan, geçmişimizden, belleğimizden ve çocuklarımıza bırakabileceğimiz en değerli kültürel miraslarımızdan feragat etmemize neden oldu. Gönlüm ister ki Akçaabat halkı olarak kaybolan mesleklerimizi toplumsal bellek çerçevesinde yeniden gün yüzüne çıkaralım; kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerimize de destek olalım. Önce ülkemize sonra tüm dünyaya örnek olalım. Zaman zaman çeşitli meslek dallarına mensup kardeşlerimle gerçekleştirdiğim sohbetlerimi sizlerle paylaşarak toplumsal hafızaya dokunmaya çalışıyorum. Emeğini, beden gücünü, alın terini ve tüm varlığını ortaya koyan nice çıraklar yetiştiren ustalarımıza selam olsun...
Rabbim halen sepet dokuyan Akpınarlı Ahmet Akgün Amcama ve diğer zanaatkarlarımıza sağlıklı uzun ömürler nasip etsin.