Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 08.10.2024 15:31

BİR ZAMANLAR BİZİM COĞRAFYANIN ÇOCUKLARI

Sizler yoktunuz o zamanlar. Bizim coğrafyanın çocukları vardı.


 Çoğu köylerde oturur; ortaokul okumak için inerlerdi kente. Cumartesi öğleden sonra tekmili birden binerlerdi düz tahta kasalı otobüslerdeki yüklerin üzerine, ellerinde tahta çanta. 

Şehre ya pazar akşamı dönerlerdi veya pazartesi sabahı. Anaları verirdi onlara bir bakraç yoğurt, bir de taş üzerinde pişirilmiş bir pileki ekmeği. Ekmeğin altında ya karalahana yaprağı veya gürgen yaprağı olurdu ekseriyetle. 

Yollar o kadar düzgün değildi. Rampa çıkarken ihtiyar otobüs, kaymasın diye elinde ağaç takozu muavin koşardı arabanın peşinde. Kayarsa araba, hemen atardı takozu. Durmazsa taş toprak. Elinde ne varsa yığardı tekerin arkasına. Durunca araba, içinden bir “oh” çekerdi. Ama arabanın üzerinde çuvallar üstünde oturan öğrenciler “ölüme göz kırpmadan” giderlerdi. Macera gelirdi onlara bu tür olaylar. Zaman zaman araba üzerindeki torbalardan üzüm, armut, elma alırlardı çaktırmadan. Yerler, sürücü görmesin diye posasını sokarlardı ceplerine, atmazlardı yola.  Yolcu taşıyan köy arabaları hırıldaya hırıldaya alırdı ağır ağır yol. Su kaynatınca motor, bir çeşme başında durulur, su dökülürdü hararet yapan motora. Yüzleri, araba üzerinde tozla kaplanmış çocuklar, bir atlet çabukluğuyla inerlerdi yere, koşarlardı çeşmeye. Önce yüz yıkanır sonra kana kana su içilirdi. Otobüs içindeki yaşlı insanlar, bilhassa kadınlar uzatırlardı toprak testiyi yarı açık camdan: “Uşağım, habuna da ölün için su doldur.” Koşarak alırdı toprak testiyi çocuk, su doldurur uzatırdı camdan içeri. Araba içinde sıcaktan bunalmış, terlemiş insanlar dayardı toprak testiyi ağızlarına, kana kana su içer sonra başını uzatır camdan “gitsin ölülerin canına” der ve ilave eder. “Zahmet verdik hakkını helal et.” Böyle bir kültür vardı eskide.

Muavin bağırır “yolcular yerini alsın.” Çıkarlar otobüsün üzerine, dayarlar başlarını tahtadan yapılmış okul çantasına, başlar kulağında titreşen uğultular. Ücretler köyün uzaklığına göre.. Eğer kızgın güneş varsa çocukları yakar, siper güneşe karşı, tahta okul çantası. Yok, yağmur yağıyorsa, çok zor olur araba üzerinde yolculuk eden çocukların dünyası.

Uzak köylere gidenler için gün batmak üzeredir. Sidiksa'ya üç saatte giderdi bir otomobil. Kimi öğrenciler araç üzerinde gökteki yıldızları sayardı bu zor yolculukta. Bir de bu yolculuğun dönüşü var. Gün doğmadan çıkacaksın yola. Öyle ya pazartesi okulda derse yetişeceksin. Yoksa öğretmen veya okul müdürü sorar; “neden iki ders geç geldin?” Hele kış aylarında çok zor olurdu bu yolculuk. Bu sebeple o yıllar kırsalda oturan aileler, kız çocuklarını ortaokula ve liseye göndermezdi. Kız çocukları kendi kaderlerine ağlasa bile okula gitmeleri imkânsız. Eğer ilkokul öğretmeni çalışkan ve üretkense, alır kız çocuklarını getirirdi Beşikdüzü Köy Enstitüsü’ne, sınava sokar. Kazanan yatılı okur ya hemşire olurdu veya öğretmen.

O yıllar sizler yoktunuz. Şimdiki adliye binası yerinde hapishane vardı. Yanında köy otobüslerinin durakları. Her köyün bir aracı yoktu. Üç dört otobüs vardı. Giderlerdi Kalanima Deresi boyunca farklı farklı köylere. Simsarlar bağırırlardı köy adlarını sayarak. Benim aklımda kalan “Haydi kalkıyor vabis. Betonoz, Cavara, Hatelita, Holku, Karaklıya, Koryana, Lefka, Metinganiya, Mimera, Mucura, Muhola, Polita, Şinik, Vara, Vayton, Vazildimana, Dimena, Salayra, İpsil, Visera, Haçka.” diye. Kafiyeli dizerlerdi sözleri. Kimi yolcular daha ucuz olduğu için kamyonları seçerlerdi.

Tahta çantalar ellerinde, okula gelen çocuklara sorardı şehirde oturan çocuklar: “hangi köyden geliyorsun; sizin köyde tavuklar su içer mi?” Kimi, cevap verirdi bu alaycı sözlere. Kimi, mahzun garip bir duruşla soru sorulan yeri terk eder, oturur tahta çantasının üzerine, sıra olacak, zil çalacak saati beklerdi. Bazı tipler vardı. Köy çocuğu ama uyanık velfecri okurdu gözleri. Kavga için her an hazır tetikte beklerdi. İşte kavga çıkınca en büyük silah olurdu tahta okul çantası. Böyle kavgalarda, şehir çocuklarının elinde olan meşin çantalar para etmez. Ayrıca bu tahta çantalar hem kitap, defter içindi. Hem de yemek saklanır içinde. Öğle olunca çanta içinden getirilen yemekler arkadaşlarıyla paylaşılır yenilirdi. Genelde mısır ekmeği, ceviz, fındık, elma armut olurdu çantada yemek için. Bu sebeple tahta çantalar açılınca ihtiyar ninelerin sandığı gibi elma armut kokardı. Kitap kokusu silik kalırdı bu baskın kokular arasında.

Anıları vardır o tahta çantaların, asker bavullarının. Bizim için önemli olan öğrenci okul çantaları. Sır küpüydü adeta. Bir köyün küçültülmüş kültürü sıkıştırılmıştı o çantaya, gönderilmişti şehre. Çok renkli kültürler arasında ortaokul ve lisede geçti zaman. Köy çocukları gördük, tahta çantası üzerinde, ders yapıyorlardı sokaklardaki elektrik direklerinin dibinde. Çünkü kiraladıkları küçük küçük odalarda elektrik de yoktu su da. Bir küçük soba, bir sedir, bir de küçük bir yorgan ve yatak. Bazı çocukların olurdu pompalı gaz ocağı.

O tahta çantalı çocukların birçoğu okudu, yüksek tahsil gördü. Hizmet ettiler yurda. Kimi mühendis, kimi doktor, kimi öğretmen, kimi subay oldu. Şimdi metelik etmez diye baktığınız, belki de hiç görmediğiniz o tahta okul çantaları, bir çocuğun kitaplığıydı bir zamanlar. Keşke onlardan bir iki örnek olsa da hikâyeleriyle yer alsalar müzelerde.

Şimdi yine okullar var. Her sabah güneş yeniden doğar. Kıraç dağ köylerinden, kente gelen yoksul çocukların ellerindeki tahta çantalar unutulmuyor.

Ey köy çocuğunu okutan, adam eden tahta çanta. Şimdi sanki adın hiç konuşulmuyor. Selam olsun o günlere. O köy çocuklarına. Okuyanına, okuyamayanlara. Çok kültürel miras bıraktınız o tahta çantalarla bu kentte. Rahmet bulutları üstünden düşen yağmurda şemsiye oldunuz ya o çocuklara, senin sayende aydınlandı o köy insanları. Teşekkürler tahta okul çantaları. Sen olmasaydın eğer o çocuklar belki de okuyamayacaktı, cahil kalacaktı o köylerde. Helal sana, alkışlar senin için şimdi ismi unutulmuş tahta okul çantaları. Teşekkürler, köy ustaları iyi ki çocuklarınız için ölçerek biçerek o tahta çantaları yaptınız.

 Bakın şimdi ne güzel insanlar yetişti Kemaliye'den, Özakdamar'dan, Koçlu, Zaferli’den ve diğer güzel köylerden. Eserinle gurur duy, tahta okul çantası. Tahta okul çantası ile okula gelen arkadaşlarıma selam gönderiyorum buradan.