Mehmet Salih KÖSE

Tarih: 20.08.2024 12:35

BİR ZAMANIN AKÇAABAT'INDA

Karadeniz'in kıyısında, güzel insanların Akçaabat'ında. Tütünlerin alt ve doruk yaprakları vardı.


KÖŞE BUCAK

Mehmet Salih KÖSE

Eğitim Uzmanı

 Torosan incirlerini kuşlar yemesin diye incir ağaçlarına rüzgâr gülü takarlardı. Çocuklar çıkmasın diye dibini dikenli dallarla sararlardı.

Bir zamanların Akçaabat'ında Gıranbalılar çoğunlukla balıkçılık yapardı. Denizde gemilerden yük çeken mavnalar vardı. Şehrin tam orta yerinde gemilerden yük boşaltmak için demir-ahşap birleşimi uzunca bir iskele vardı. Akçaabat Uçağı'nın pilotu uçağını denize indirerek bu iskeleden yürüyerek toplanan paraları aldı götürdü.

Bir zamanların Akçaabat'ında dereleri hoyratça akardı. Zaman zaman şehri sel suları basardı. Derelerin geniş havzaları vardı, şimdilerde birilerinin zimmetine geçen.

Gazinosu vardı sahilde. Her Pazar akşamı ‘Argun’ gitar çalardı. Mahalleden gelen gençler başlarının üzerindeki tepsilerle veya ellerindeki ‘garnal’lar ile haşlanmış sıcak mısır satarlardı.

Kenarlarında çınarları olan bir top sahası vardı. Boyu Gazhane’ye kadar uzardı. Her akşam ayak topu oynanır, esnaflar ile memurlar arası maçlar yapılırdı. Salı günü burada sergiler açılırdı. Basma, pazen, tiril kumaşlar satardı gezgin esnaf. Daha çok Yıldızlı'dan olurdu bu basma satanlar. Akşam üzeri satamadıklarını tahta sandıklara doldurur, başka bir pazarın yolunu tutarlardı. Rüzgâr olunca hartamalı uçurtma uçururdu çocuklar. Otlar biterdi baharda, inekler yayılırdı burada. Adına ‘Hamam Çimeni’ denilirdi. Rusların ‘kadana’ atları burada beslenirdi.

Bir zamanlar sel olmuştu Harşut'ta. Kereste dolmuştu deniz. Toplanan tomruklar bu alana istif edilmişti. Üzülmüştü çocuklar, top oynayacak alan yok diye. Bir gün ‘anzala  punzala’ oynarken Orta Mahalleli bir genç tomruğun altında ezildi ve öldü. Annesi Zülfiye Teyze çok ağlamıştı bu çocuğuna. Bize de yasaklanmıştı bu alana girmek. Cambaz gelirdi buraya, telde bisiklet sürerdi cambaz. Merkez İlkokulu’nun bahçesinde bir salı günü yağlı güreş bile yapılmıştı. Ama Akçaabat'ta çok da önem verilmezdi güreşe. Spor denilince akla top oynamak ve denizde yüzmek gelirdi. Bir de Sebatspor maçı varsa Trabzon'da, Pazar sabahı erken kalkıp yayan Trabzon’a maça gitmek.

 Her mahallede bir hoca teyze vardı. Elifba okuturlardı. Geceleri mezarlık yanından geçmek korkuturdu. Şehir içinde iki büyük mezarlık vardı. Şehir içinde olan mezarlığa Akçaabatlı olmayan insanlar için ayrı mezarlık yeri belirlenmişti. Bu yeri de Başaranlar belediyeye hibe etmişti. Hâlâ orada değişik şehirli olan ölülerin mezarları var. Gaziantepli Kaymakam Birol Güngör'ün kayınpederinin mezarı da buradadır şimdi.

Dürbinar ve Akçaabat yokuşundan inenler ve çıkanlar dönerler dua okurlardı mezarlara. Hamam Çimeni karşısına kaçınca futbol topu çoğu çocuk gidip almazdi. Korkardı. Giden, mezarlığa girerken dua okur, mezarlara basmadan alır gelirdi topu.

Geceleri her yerde yanmazdı elektrik. Ağaçtandı elektrik direkleri. Sık sık elektrikler kesilirdi. Elektrik belediyeye bağlıydı. Temel Amca gider arızayı yapardı. Su işleri Sucu Osman'dan, inşaat işi Didi Turan’dan, zabıtalık işler Hasan Cemil’den, çeşme işleri Yakup Amca’dan sorulurdu.

Hamal arabaları vardı. Hamal arabaları en çok tütün satımı yarardı işe. Çok da para kazanırlardı. Bir arabaya kırk tay yükleyen olurdu. Bir kişi önden çeker, iki kişi arkadan iterdi. İki lastik tekerlekliydi. İnsanlara değmesin diye önde giden “değmesin yağlı boya” derdi. Bazıları da “gada gada, değmesin gada” ya da “vara vara” diye seslenirdi. Tütünler semerli hamallarla çıkarılırdı tütün depolarına. Tekel’in de Başaran’ın da ayrı ayrı depoları vardı. Bir gece tütün depoları yandı. Yangın anında bazı dükkanlarda kaçak mermiler patladı.

Bir zamanlar Akçaabat'ta sular çeşmeden alınır ve içilirdi. Horon düğünlerde oynanırdı. Guncilin Yaşar, Gıranbalı kardeşler meşhurdu horon oyununda. Kıracın çocukları diye anılırlardı. O zamanlar Ahmet Çilingir küçücük çocuktu, girer aralarına o da oynardı.

Her türlü meyve olurdu: Kiraz, incir, üzüm, elma, armut ve dut. Dut çarşaflara silkelenir sonra oturup yenilirdi. Dut pekmezi de yapılırdı.

Eski tarihi binalar yok muydu? Vardı. Bir gecede yıkıldı ve yerlerine beton binalar dikildi. Çok şımarıktı kaçakçılıktan para kazananlar. Bu kent sanki hep onlardan sorulurdu. Uzun zaman denizde kalmıştı kaçakçı motoru. Bir sabah sahil kaçak sigaralarla doluydu. Torba torba topladı insanlar.

Sahiller bakirdi. Yol kenarlarında zeytin ağaçları vardı. Akçaabat'tan Mersin’e kadar. Rüzgâr esince insanlar, çoğunlukla da kadınlar zeytin ağaçlarının altından zeytin toplardı. 

Zavana'da balık yağı çıkarılırdı. Tüfekle vurulan yunus balıkları yağ kazanlarında kaynatılırak yağları çıkarılırdı. Bu yağ lambalarda kullanılırdı. 

Mahalle arkadaşlığı yapılırdı. Herkesin bir oyuncağı olurdu. Şimdi yok ama o yıllarda sinema vardı Akçaabat’ta. Pazar günleri küçük çocuklar aile matinelerine gidebilirlerdi. Atatürk Anıtı’nın önünde çocuklar Tom Miks ve Teksas okuturlardı. Okumak on kuruş, bakmak beş kuruş.

Okullarda yazı tahtaları soba kurumuyla yumurta akının karıştırılmasıyla elde edilen karışımla siyaha boyanırdı. Oturulan sıralarda çiviler olurdu. Bir sırada dört çocuk oturur, sıra sallanırdı. Defterler ‘saman yaprağı’ olurdu; sarı renkte. Öğretmenlerin dolma kalemlerine hayranlıkla bakardı çocuklar. Mürekkebi, hokkası büyülü gelirdi çocuklara. Sakızlardan futbolcu resimleri çıkardı. Okula bu resimleri getirmek, mile (misket) getirmek yasaktı. Mile oynanmasına izin vermezdi öğretmenler.

Oy koca şehir, oy koca Akçaabat. Yine suların akıyor ama eski sular değil. Denizine bakıyorum o eski deniz değil. Motorlar, gemiler geçerdi denizden bağırırdık uzaktan: “Durdur şu motoru köpük alayım kaptan.”

Şimdi bakıyorum sanki eski güzellikler taşlarla ezilmiş. Yitik profilli köyler ve sokaklar. Kahvede çay içeceksin, ağza alınmayacak küfürler. Ayın aydınlattığı, yıldızların süslediği gecelerde ağaçlar altına, terminal arkasına sinmiş şarap kokusu.

Haydi gel söyle bana ey şehir kim ve kimler kırdı güzel kanatlarını? Kör gözler mi çizdi kaderini? Şimdi eski küllerinden doğmanın sancısını mı çekiyorsun?

Sen Karadeniz'in dev bir şehrisin. Korkma, aç kanatlarını, örnek ol, bakma ona buna. Tertemiz bir mazin var. Haydi gel birlik ol, eski güzellikleri bir daha bul ve yaşat. Bak güzel işlere imza atmak isteyen insanlar var. Tut elinden kardeş suların, denizi ve doğayı beraber yaşat.