9520,22%-1,71
39,35% 0,48
45,64% 1,41
4279,05% 1,32
6870,40% 1,67
HAYDAR KENAN GEDİKOĞLU
Haz. Dr. Enver UZUN
Akçaabat folkloru üzerine yürüttüğüm bir çalışma nedeniyle bundan 25 yıl önce Sonbahar mevsiminin yağışlı bir günü Akçaabat Öğretmenevi’nde tanımıştım Sn. Haydar Gedikoğlu hocamı. Akçaabat folkloru ile özdeşleşmiş gibiydi. Kendimi tanıttım, buyur ettiler, oturduk, çay içtik, sohbetleştik. Derdimi anlattım, Akçaabat folkloru konusunda Akçaabat yerel gazetelerinde yazılar yazdığını belirterek onlardan yararlanmamı tavsiye etmişlerdi. O zamanlar fazla da tecrübeli değildim. Buna göre de haydar hocanın her sözü benim için çok önemli idi. O’nun tavsiyelerine şiddetle ihtiyacım var idi.
Zaman su misali akıp gitti. Sonradan kendileriyle tanışarak yakın iki dost haline geldik. Karşılıklı kültür sohbetlerinde birikim ve tecrübelerinden yararlandım. Işık oldu önümü aydınlattı, pusulam oldu bana yön gösterdi, bir hoca ve ağabey olarak beni cesaretlendirdi, cesaretime cesaret kattı.
Yaşamın acımasız rüzgârında hoyratça öteye beriye savrulduğunu görmek benim kadar onu üzmüyordu. Belki de üzüyor ama o yaşam tecrübesi gereği o üzüntüyü dışarı yansıtmıyordu. Kendi başına yaşama ferman yazmaya çalışıyordu onca yaşına rağmen. Zamanın tanığı, yöremizin bilgelerinden birisiydi. Verimsiz geçmiş yıllarını kederle yad ediyordu. Nihayet bu bilge dost, saygıdeğer hocamız ile 30.06.2017 / 11.08.2017 tarihlerinde iki ayrı fasıl halinde bir röportaj yaparak O’nun yaşamındaki karanlık kalmış noktaları aydınlatmaya karar verdik. Sağ olsunlar isteğimizi kırmayınca bu arzum gerçekleşmiş oldu.
Sayın hocam her ne kadar sizleri tanıyor olsak da şüphesiz uzun yaşamınızda çok insanın bilmediği bazı hususlar vardır. Bu nedenle kendinizi bizlere tanıtır mısınız?
Bildiğin gibi Kuruçam çocuğuyum. Büyük babam köyde Osman Ağa olarak tanınır ancak öylesine bu kavramın ifade ettiği şekilde bir araziye sahip değildik. 40-50 dönüm tarlamız ancak vardı. O da verimsizdi. Bir nevi Züğürt Ağa idi.
İsterseniz ne zaman doğduğunuz şeklindeki klasik sorumuzla sohbete başlayalım.
Doğrusunu söylemek lazım ise ben ne zaman doğduğumu bilmiyorum.
Nasıl yani?
Doğduğumdan ne zaman sonra nüfusa kayıt edildiğimi bilmiyorum ancak hüviyet cüzdanımda 1932 yazıyor. Fakat bu benim gerçek doğum tarihim değildir.
Eğitim yıllarınızdan söz eder misiniz?
Ortaokul yıllarında sanırım Köy Enstitülerine karşı olanların yürüttükleri menfi propaganda neticesinde babam da beni Köy Enstitüsüne göndermedi. Ekonomik durumumuz iyi olmadığından parasız yatılı okul sınavlarına girip kazandım. O sırada önümüzde iki seçenek var idi. Ya Kars’a ya da Erzurum’a gidebilirdik. Ben Erzurum Parasız Yatılı Okulu’nu tercih ettim.
Bunu biraz açabilir miyiz?
Okula başladım. Derslerimde özellikle de matematikten oldukça başarılı idim. Huysuz bir matematik öğretmenimiz var idi. Bir gün derste bir matematik problemi çözüyordu. Tesadüf ben de aynı problemi evde başka bir şekilde çözmüştüm. Çalışkan öğrenci kendisini göstermek için fırsat kollar. Ben de öyle yapmıştım. Öğretmenim problem çözümünü bitirince ben söz konusu bu problemi başka bir yöntemle çözdüğümü söyleyince ne düşündü bilmem ancak o kadar öfkelendi ki. Yanıma gelip bana tokat atmak istediğinde elini tuttum. Aslında içimde öğretmenime karşı hiçbir saygısızlık ya da art niyetim yoktu.
Bir refleksti diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Ancak öğretmenim ne düşündü ise beni disiplin kuruluna verince, ceza aldığım gibi sınıfımı da geçemedim. İşin aksi tarafı o yıl liseler de bir yıl uzatılınca hem iki yıl kaybım oldu hem de parasız yatılı öğrenci olma hakkını kaybettim.
Sonra ne yaptınız?
Başka bir yerde eğitimimi sürdürecek durumda değildim. Ailemin ekonomik sıkıntıları var idi. Kız kardeşimin evlendirilmesi söz konusu idi. Bunu bahane ederek dinleneceğim deyip, bir yıl eğitimime ara verdim. Sonraki yıl eğitime başlayarak dışarıdan liseyi bitirdim. 1950’li yıllarda Ankara Gazi Eğitim Enstitüsüne girdim. İki yıllık eğitim sonunda okulu tamamlayınca öğretmenliğe başladım. O sırada Avrupa Birliği uyum çalışmaları nedeniyle iki yıllık enstitü üç yıla çıkarıldı. Daha sonra Eskişehir Açık Öğretim Fakültesi’nden yüksek lisans tamamlama daveti aldım. Üniversitenin sınavlarına girip üniversite mezunu sayıldım. Ancak asla bunu içime sindiremedim.
Ne gibi?
Yani hiç üniversiteye gitmeden dışarıdan sınavlara girerek üniversite mezunu sayıldım. Ben öğretmenlerden ders almak, her şeyden önce üniversitenin bahçesinde o öğrencilik havasının zevkini yaşayamadım. Bu hep içimde bir uhde olarak kaldı.
Eğitim alan insan eğitim sonucunda bir meslek sahibi olmayı arzular. Siz de eğitiminizi tamamlayınca nasıl işe başladınız?
Nihayet 1950 yılında Sürmene’nin Foşa köyünde öğretmenlik mesleğine başladım. O sıralar köyde kalabileceğim herhangi bir yer yoktu. Bu nedenle çok zorluk çektim. Nihayet bir gün başöğretmen beni çağırdı. Odasına gittiğimde odanın Koryanalılar ile dolu olduğunu gördüm. Merakla neden buraya toplandıklarını sorunca dediler ki, sen götürmeye geldik. Esasen kabul etmek zorunluluğum olmasaydı Koryana’ya dönmezdim. Daha sonra Akçaabat’ta bir ortaokulda görev yaptıktan sonra 1975 yılında Akçaabat Lisesi’ne müdür olarak atandım. Sağ hükümetlere kendimi bir türlü sevdiremediğimden yedi kez sürgüne gönderildim ve baskılara dayanamayarak 26 yıllık bir hizmet sonrasında emekli oldum.
1980’li yıllarda memleketi sarmış olan terörden kaçarak Antalya’ya gittim. Daha önce tanış olduğumSamsunlu bir arkadaşıma Antalya’ya gelmek istediğimi yazdım. Bunun üzerine beni Antalya’ya davet etti. Oraya gittim. Bana kendi iş yerinde iş verdi ve Antalya’da çalışmaya başladım. Bir süre çalıştıktan sonra arkadaşlar dershane açınca beni dershane müdürlüğüne getirdiler. 15 yıla yakın burada kaldım.
Antalya’da çalıştığım sırada hoş bir tesadüf 1980 yılında Gazipaşa İlçesinde Fikret Otyam ile tanıştım. Bu dostluğumuz aile dostluğuna dönüştü. Hanımı oldukça kibar, nazik bir kadın idi ve dokuma işleri ile meşgul oluyordu ki, o zamanlar bana hediye ettiği kendi dokuması bir hediye de vermiştir ki, o günden beri bu hediyeyi canım gibi saklarım.
Üniversite yıllarımda Mahmut Makal ile danıştım. O, varlık dergisinde yazılar yazıyordu. Daha sonra Cumhuriyet gazetesinde yazıları yayınlanmaya başladı. Cumhuriyet Gazetesi O’nunla röportajlar yaptı. Ancak Makal gördüklerini olduğu gibi yazılarında yansıttığı için tek parti döneminde sevilmedi. “Köy Edebiyatı”nın başlamasına öncülük yapmıştır. Bu nedenle ondan hoşlanmıştım. Daha sonra ben yirmi yaşlarında iken onunla Varlık dergisinde yazılar yazdık.
Haydar hocam, Fikret Otyam ve Mahmut Makal gibi sanatçıları iyi tanıdığınızı, hatta Fikret Otyam ile aile dostu olduğunuzu söylediniz. Sizi daha çok hangisi etkiledi?
Mahmut Makal.
Neden?
Fikret Otyam eğitimli ve donanımlı idi. Onu anlamak zordu. Makal ise daha sade ve anlaşılırdı. Sonra Makal, köy edebiyatını başlatmıştı. Ben de köy çocuğu idim. Köy gerçeklerini yazması benim ondan etkilenmemin asıl nedeniydi diyebilirim.
Bu etki kendini nasıl gösterdi?
Köyüm üzerine notlar tutmaya başladım. İlk kitabımı köyüm üzerine tuttuğum bu notlardan oluşur. “Bizim Köy” adını taşıyan ilk kitabım 1949 yılında basılmıştır. Fikret Otyam’ın da etkisini inkâr edemem.
Ne gibi?
Makal, beni pozitif yönde etkilemiş ise Fikret Otyam tam tersi bir etkilenmeme neden olmuştur. Bir başka ifade ile yazma hevesimin azalmasına neden olmuştur. Fikret Otyam’ın kitaplarını ve değişik yazılarını okudum. Bu kitap ve yazılar bana Anadolu sevgisini aşıladı.
Sizlerin bir de gazetecilik serüveniniz de var, bu konuda neler söylemek istersiniz?
1960’lı yıllarda “20. Yüzyıl” ve “Varlık” dergilerinde yazılarım yayınlandı. O zamanlar gazete ve dergiler gençleri heveslendirmek için sayfalarında gençlere yer ayırırlardı. Bir gün ben de Varlık dergisinde yazmak için İstanbul’a gittim. Orada Ömer Güner ile tanıştım. Onun Bab-ı Ali’de belli bir çevresi var idi. Tesadüfi olarak İstanbul’da onunla tanıştım. Beni alıp Milliyet gazetesine getirdi. Çok önemli insanlar ile tanıştırdı. Yazarların hepsi yurtdışı eğitimli, bilgili insanlar idi. Onların bu gücünü ve kalitelerini görünce Milliyet gazetesinde yazamayacağımı anladım ve yazma düşüncesinden vaz geçtim.
Meslekten ayrılınca Avukat Kemal Bayraktar’ın çıkarmakta olduğu “Bayraktar Gazetesi”nin Gazipaşa’daki bürosunda 500 lira maaşla çalışmaya başladım. Bu para benim öğretmenlik maaşımdan fazla idi.
Varlık dışında o yıllarda yazı yazdığınız başka bir dergi var mıydı?
Evet. “20 Yüzyıl Dergisi”nde aralı şekilde yazılarım yayınlanıyordu.
Trabzon yaşantınıza dönecek olsak neler söylemek istersiniz?
Trabzon’a döndüğümde yerel gazetelerde yazılar yazmaya başladım. Yazı yazmakta zorlanmadım. Bunu önceleri kalemimin güçlü olduğunu sanıyordum. Bu nedenle hoş duygular içerisinde idim.
Eeee?
Meğerse o zamanlar gazetelere yazı yazacak adam bulmak çok zor imiş. Bu nedenle yazmak istediğinizde hoş karşılanıyordunuz.
Folklor ile ilginiz nasıl başladı?
Bunu tam olarak bilemiyorum. Ancak Annem yeter dağ kızı idi. Kilolu ve boylu-postlu. Çok güzel sesi var idi. Bu nedenle kına gecelerinde özellikle aranırdı. Türkü söyler milleti eğlendirirdi. O zamanlar erkek çocuklarını bu şenliklere asla sokmazlardı. O sıralar ben de kaval çalma merakım vardı. Fena da kaval çalmıyordum. Annem düğünlere davet edildiğinde ben de onunla giderdim. Onun hatırına bana ses çıkarmazlardı. Bir süre sonra kına gecelerinde annem türkü söyler ben de kaval çalarak kadınları oynatırdık. Folklor sözcüğü beni nedense büyülemişti.
Trabzon’a döndüğümde o yıllarda İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı bölümünde okutmanlık yapmakta olan Cavit Şentürk ile karşılaşmam folklora karşı ilgi duymama neden oldu. İlginçtir ki, O konservatuarda folklor dersi vermekte olsa da üniversitede görevlendirilene kadar da horon oynamasını dahi bilmiyordu. Çünkü taassup bir aileye mensup olduğundan ailesi bu tür işlere karşı idi. O, İstanbul Beyazıt Trabzon Talebe Yurdu’nda öğrenci Mustafa Altunbaş ile kalıyordu. Onlar kendi aralarında horonu öğrenip oynamaya başladıktan sonra bir horon ekibi kurdular. Ben de onlardan öğrendim. Esasen “Üniversiteye gittiğimde Trabzon’da avukatlık yapan Tonyalı Mustafa Altınbaş’tan horonu öğrendim” diyor.
Evet!
O, sonradan horonu geliştirdi ve yurtdışında gösterilere katılmaya başladı. Horondan başka bir halk oyunu bilmiyordum. Folklor sözcüğünün anlamını sözlükten okuduğumda hayrete düşmüştüm. Folkloru öğrendikçe folklor ile meraklanmaya başladım. Folklor üzerine yazılmış kitapları okudum, yazıları biriktirdim.
Buna kişisel bir merak diyebilir miyiz?
Kesinlikle.
Folklor çalışmalarınızda neden Akçaabat ile sınırlı kaldınız?
Esasen Doğu Karadeniz bölgesini gezip folklorunu toplamak istedim. Ancak maddi olanaksızlıklar bu arzumun gerçekleşmesine engel oldu.
Söz folklordan açılmışken sizin Dünya birinciliğine giden bir folklor maceranız vardır, bu konuda bizi aydınlatabilir misiniz?
Akçaabat Lisesi müdürü iken 1975 yılında Fransa’nın Lion Şehrinde düzenlenen folklor yarışmasına katılmış ve yarışma sonucunda birinci olmuştuk. Jüri üyelerinden Bulgar vatandaşa diğer ekipler onca disiplinli hazırlanmış iken biz nasıl birinci olduk diye sorduğumda bana dedi ki: Siz görsel değil, içten ve samimi oynuyorsunuz. Sizin ekibiniz otantik halk oyunlarını yaşatıyor, doğalsınız.
Böylesi bir sonucu bekliyor muydunuz?
Esasen yarışmada derece düşünmüyorduk çünkü sosyalist ülkeler halk oyunlarına önem veriyorlardı.
Hakkınızdaki söylemlere rağmen sizleri siyasetten uzak, daha doğrusu siyasete karşı ilgisiz gördüm. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Doğrudur. Siyaseti siyasetçilerimizin tutum ve davranışları nedeniyle sevmedim. Benim tek idealim vardı ki, onu da yukarıda belirtmiştim, iyi bir öğretmen olmak.
O zaman sağ yönetimler sizi neden sürekli rahatsız ettiler?
Esasen 1960’lı yıllarda komünizmi bilmeden bu ideolojiye karşı çıkanlardan oldum. Buna rağmen sürekli rahatsız edildim. Ancak sosyalizmi Trabzon’da en iyi bilenlerdendim. Zaman zaman bu ideolojik görüşlere sahip olanlarla irtibatım olurdu.
Mesela, bize bir örnek vermeniz olası mı?
O sıralarda Akçaabat hakimi Ali Faik Cihan “Sosyalist Türkiye” kitabını yayınladı. Bu kitap çok etkileyici idi. Çünkü yanılmıyorsam o zamana kadar hiçbir kitabın kapağında “Sosyalist” sözcüğü yer almıyordu.
Sosyalizm dediniz de geçen yıllar Ataol Behramoğlu Sanat evindeki bir konuşmasında Trabzon’da sosyalist örgütlenme yapmak için bazı arkadaşlarıyla “Titrek Hamsi Örgütü”nün kurulmasına öncülük ettiğini söylemişti. Onun ile tanışma olanağınız oldu mu? Ya da nasıl desem, O’nun Trabzon’da sosyalist örgütlenme amacıyla “Titrek Hamsi Örgütü”nden haberdar mıydınız?
Evet... Bir gün Gazipaşa’daki büroda çalışırken Ali Faik Cihan, Ataol Behramoğlu’nu büroya getirir. Orda yazar ile tanışmış oluruz. Ancak daha sonra şair ile on-onbeş kez görüşmemiz olmasına rağmen onun bu tür faaliyetlerinden haberdar değildim.
Meraklıdır ki, aynı görüşe sahip olmanıza ve ideolojinin yaşamın her alanına sirayet etmiş olmasına rağmen O’nun ile neden ciddi bir dostluk oluşturmadınız?
69-70’li yıllar onurlu ancak korkulu yıllardı.
Acaba mesleğinize olan aşırı tutkunuzun bunda bir etkisi var mıydı?
İyi bir öğretmen olmak dışında bir isteğim, çalışmam olmadı. Ancak her nedense sağ hükümetler beni sevmediler. Sosyalizmi belki Trabzon’da en iyi bilendim ancak siyaset ile ilgilenmiyordum.
Neden? Siyaset mi ilginizi çekmiyordu yoksa başka bir neden mi var idi?
O zamanlarda TÖBDER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) ve TÖS’de (Türkiye Öğretmenler Sendikası) çok sayıda ajan vardı. Bu dernek kongrelerindeki insanların yarıdan çoğu ajandı.
Geriye baktığınızda keşke dediğiniz an olmuş mudur?
Mesleğimi çok sevmeme rağmen bu mesleğimde çok çalışamamanın kederini duydum. Rahat olanaklarım olaydı 15-20 yıl daha istediğim gibi rahat bir öğretmenlik yapabilirdim.
Ciddi birikimleriniz ve pek çok olayların tanıklığına rağmen bu konuda da sizi arzuladığımız yerde göremiyoruz. Bu konuda ne dersiniz?
Eşimin kitaba ve yazı yazmaya karşı tutunduğu olumsuz tavır yazma hevesimin kırılmasına neden olmuştur. Bu nedenle yazı hayatım gazete yazılarıyla sınırlı kaldı. İmkânlarım olaydı kitap yazmak isterdim. Düzenli bir hasadım olmadı.
Bu derece bir tutku bu nedenler ile körlenmez diye düşünürüm, yanılıyor muyum?
Sanırım haklısın. Köyümüz ile ilgili tutmuş olduğum notları “Habu Diyar” adıyla yayınlayacaktım. Bir gün kardeşim bana Otyam’ın “Habu Diyar” adlı cep kitabını getirince içimde yazma hevesim söndü. Ancak kim bilir belki de yazmamak için bir bahane arıyor da olabilirdim.
Bu bağlamda güzel çalışmalarınız var ama.
Evet, ama onlar arzu ettiğim kalitede değil. Özellikle son çıkan Trabzon Folkloru kitabımda ciddi eksikler var. Valilik kitabın bir an önce basılmasını isteyince böyle oldu.
1998 yılında Cumhuriyetin 75. kuruluş yıldönümü nedeniyle Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü “Trabzon folkloru kitabımı yayınlamak istedi. Ancak kitap tam olmayınca “Trabzon Halk Masalları” kitabımı yayınladılar. Bu kitabın telif ücreti olarak o zaman bana 100 lira ödemişlerdi. Bu benim kitaptan aldığım ilk ve son meblağ idi. Bundan sonra hiçbir yazım ve kitabım için kimseden para almadım.
Evlilik konusunda ne söylemek istersiniz?
Köy çocuğu olarak şehirli kızıyla evlenince yaşam şartlarının zorluğunu yaşadık. Eşlerimize güzelsin dahi diyemedik, sürekli kendimizi eşlerimizden ileride gördük. Onları anlayamadık.
1991(de köyden kente göç başlayınca Akçaabat’ın sosyal yapısı tamamen değişti.
Şüphesiz bu bağlamda modern kent düşüncesiyle bu sosyal değişimin kontrol edilerek şehirsel yaşam tarzı için uygun sosyal yaşam alanları oluşturulma gayretleri oldu. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Şefik Türkmen durumu biraz toparladı. Elinden geleni yaptığını söyleyebilirim.
Son olarak kültür ve edebiyat konusunda neler söylemek istersiniz?
Sohbetimizin başında okuma gibi yazmaya da hevesim var. Fakat yaşadıklarımızdan dolayı yazmaya fırsatım olmadı. Artık bundan sonra da verimli olacağımı sanmıyorum. Hafızam eskisi gibi güçlü olmadığı gibi bedenim de güçlü değil. Fakat siz gençler yöre kültür ve tarihini, özellikle de folklorunu dikkatli şekilde araştırmalı, kitap haline getirmelisiniz. Bu konuda seni gayretli görüyorum, inanıyorum gelecekte Trabzon, özellikle de Akçaabat folkloru konusunda güzel yapıtlar ortaya koyacaksın. Bizden geçti artık.
Yorduk sizi farkındayım. Her şey için teşekkür ederim. Eksik olmayın.
Rica ederim, iki hemşeri hoş bir sohbet ettik. Sağ olun!..